Bakıyorsunuz, bazıları İslâm’da mürted hükmüne itiraz ediyor ve gayri insanî buluyor. Burada iki şey birbirine karıştırılıyor zannediyorum. Dinsizlik ile din düşmanlığı arasındaki ince sınır pek fark edilemiyor. Baktığınız zaman en büyük İslâm veya din düşmanlığı ex-muslim olarak anılan gruplardan geliyor. Bunlar dine ve dindara hakkı hayat tanımak istemiyorlar. Bu tesadüf olabilir mi? Sözgelimi, onlar İslâm’a Anglikan Kilisesi Başpiskoposu Rowan Williams kadar bile müsamaha ile bakmıyorlar. İngiltere’de yaşayan Hind Altkıtası veya Pakistan asıllı ex-müslümanlardan Maryam Namazie, Rowan Williams’a şiddetli bir şekilde çatmakla kalmıyor, aynı zamanda İslâm’a ve Müslümanlara karşı durmanın ve topyekûn hareket etmenin vakti geldiğini savunuyor. Bu ifadeleri sözde kalmıyor eyleme de dökülüyor. Williams şeriat hukukuna da müsamaha ile yaklaşırken Namazie ise İslâm’a sadece hukuk cephesinden değil bütün cephelerden saldırıyor. Türkiye’de İslâm’a karşı cephe alan kimi ulusalcılar da aslında Maryam Namazie kategorisine giriyorlar. Namazie 2008 sonlarında büyük bir mürtedler veya eski Müslümanlar kongresi tertip etmek istiyor. İslâm’a en azgın bir şekilde saldıranların bu tarz insanlar olması tesadüf mü?
Mesela Bangladeş’te Teslime Nesrin... Bunlar yatışmaz bir psikolojik yapıya sahipler ve durdukları yerde duramıyorlar ve durdukları yeri karıştırıyorlar. Çıngar çıkartıyorlar. Bundan dolayı Teslime Nesrin bir kez daha Hindistan’dan ayrılmak zorunda kaldı. Ve kendisine iyi misafirperverlik örneği göstermediklerinden dolayı Hindistan hükümetine de çatıyor. İstiyor ki; kendisi için binlerce Müslümana zorbalık yapsın ve hatta masumların kanlarını döksün. Güya onun dinsizlik hakkı için binlerce insanın kanı aksın. Umurunda bile değil. Besle kargayı oysun gözünü misâli. Veya Arapların deyimiyle ‘Semmin kelbek ye’kulek/köpeğini besle seni ısırsın...” misâli. Bunların topu böyle. İşleri güçleri fitne fücur kaynatmak ve İslâm’la ve onun ötesinde dinle savaşmak ve hesaplaşmak. Londra’nın kendi namına bilvekâle İslâm’la hesaplaşmasından dolayı Lordluk pâyesi verdiği, ödüllendirdiği Salman Rüşdi de bu tiplerden birisiydi. Ama onun gölgesinde kalan biri daha var ki; anılmaya değer: Vidia Naipul... Buna da Londra ‘sir’ ünvanını vermiş. Zamanında İngiltere’de okumuş ve şimdi hatırâtından ne menem bir adam olduğunu daha iyi anlıyoruz. Karakterinin kareköklerine vakıf oluyoruz. Nobel edebiyat ödülüyle taltif edilen bu adam yıllar yılı eşini aldatmış ve ona kötü muamele etmiş. Ve sonunda çıkmış: “Hayat arkadaşımın ölümünden ben sorumluyum. Vicdansızlık ve yaptığım zulümler onun ölümüne sebep olmuştur” diyor (Bak: Sir Vidia Naipaul admits his cruelty may have killed wife / Daily Telegraph, 21/3/2008).
***
Bundan dolayı dinsizlikten ziyade dinsizlik suretine bürünen din düşmanlığı zararlıdır. Yoksa kendi hâlinde dinsiz adamın varlığı veya yokluğu bile anlaşılmaz. Onun dinsizliği tabir caizse kendisi ile Allah arasındadır. Bu itibarla o, mütecaviz değildir ve İslâm fukahasının cezalandırılmasını istediğinin bu sınıf olduğunu zannetmem. İkincisi ise mütecavizdir ve herkesin dinsiz olmasını ve onun ötesinde dinle savaşmasını ister ve bunun için de kışkırtmalardan kaçınmaz ve toplumun ahengini, düzenini ve huzurunu bozar ve ihlâl eder. Toplumu ifsad eder. Şimdi dinsizlik suretinde görünen din aleyhtarları ve din düşmanları aynen bunu yapmaktadır. Bu durum sadece İslâmiyetle de alâkalı değildir.
***
Hıristiyanlık âleminde de din düşmanları, bozguncu ve yıkıcıdır. “Don’t Believe in Atheist (Ateistlere inanmayın)” adlı kitabın yazarı Chris Hedges, Amerikan dinsizlerinde de bu durumu fazlasıyla gözlemlemiştir. Onlar da yıkıcı ve tahripkârdırlar. Geçen yıl Amerikan sağını Nazizme benzeten ve onları Amerikan faşistleri olarak damgalayan Chris Hedges akabinde de ateistleri yazmıştır. Türkiye’de son darbe kalkışmalarının ve çığırtkanlarının arkasında da bu dinsiz ve menhus ruh ve güruh yok mudur? Yazar, dinsizlerin de Irak savaşı gibi savaşları tetikleyen Hıristiyan sağ cenahtan hiçbir farkları olmadığını ve bilâkis daha aşırı olduklarını ortaya koymaktadır. Onların da aynı derecede ve belki de fazlasıyla müsamahasız, acımasız ve şovenist olduklarını zikretmektedir. Seküler Sol’un da Hıristiyan Sağ’dan bir farkı olmadığı kanaatine bizzat onların literatürlerini tetkik ederek ve dahası onlarla tartışarak varmış. Yazar Hedges, bizde Celâl Şengör’ü andıran Sam Harris ve Richard Dawkins, Christopher Hitchens gibi yeni ateizm akımının öncülerini ve sözcülerini ütopyacı olmakla ve bilim kültüne tapınmakla ve perestiş etmekle suçluyor. “Tanrı Aldatmacası (God Delusion)” kitabının yazarı olan Dawkins gibilerin esasında kendilerini aldattıklarını ifade ediyor. Velhasıl bunlar bilim suretinde dinsizlik yapıyorlar. Laiklik veya seküler Sol maskesi altında da dinsizlik cereyanını tervic ediyorlar. Bilimi, laikliği velhasıl herşeyi manipüle ve istismar ediyorlar (Bu enfes konuşma ile alâkalı olarak bkz: I don’t believe in atheists Foreign correspondent and intellectual provocateur Chris Hedges explains why New Atheists like Christopher Hitchens are as dangerous as Christian fundamentalists. By Charly Wilder/ March 13, 2008, Salon.com).
Bu adamlar basit bir tehlike değil. Ülke huzuru açısından olduğu gibi dünya barışı için de oldukça ve fevkâlade tehlikelidirler. Zira dinsizlikleri, bilimsel olduklarını iddia etseler de zaruri olarak dogmatiktir.
24.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|