Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 28 Mart 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Şükrü BULUT

Erken baharımıza" göz değdi…



Nazar yalnızca yiğitlere mi değermiş? Meğerse tatlı mevsimleri ve güzel zamanları da nazardan kaçırmak gerekiyormuş. Şubat’ın ortalarında Ren Nehrinin iki yakasını süsleyen ezik çiçeklerinden belki de bahsetmemeliydim. Cemrelere tahammülsüz tomurcukların, dağ lâleleri ve papatyaların gurbetteki hikâyesini sizinle paylaşmış olmam, iyi mi oldu acaba!

Erken baharımızı kış yeniden vurunca, herkes ve herşey tekrar sığınaklarına çekildiler. Dönüş yolundaki petonya çiçeklerini yara–bere içinde görünce, baharın kışı beklemesine şükrettim, durdum.

Ah o nazenin çiçekler… Ateşlerde kavrulmuşcasına üzerlerinde yanık izlerini görünce, zemheririn ne denli yakıcı olduğunu aynelyakîn görmüş oldum. Erkenbaharımızı vuran bir “ara kar yağışı” veya dolu inişi değil. Haftalarca yağan karlardan bahsediyorum size… Yollarda arabaları mahsur bırakan ve bazen günboyu kuşların kürsülerini işgal eden adamakıllı karlardan… Bembeyaz çiçeklere bürünmüş ağacın kollarındaki kar önce sizi üşütüyor. Hele yeşillenmiş dallardaki yaprakların karlarla örtülüşünü… Ben karın bir an önce inmesine dua ederken, Ren Nehri kenarında karsız bir kış geçirmiş kızım ise yeni yeni karların yağmasını niyaz ediyor. Çiçekleri, taze taze tomurcukları ve henüz budaktan çıkmış yaprakçıkları kızıma gösteriyorum: “Babacığım bu karlar onları üşütmez. Allah onları soğuktan korur” diyor, duasını bir türlü geri çekmiyor.

Cemreler toprağa mı düşmüş, suya mı veya havaya mı? Ne gezer… Alp Dağlarındaki kış manzarasını arattırmayan karlar, Ren Nehrinin iki yakasını Main ile çoktan birleştirdi. Karlar altında kalan yalnızca Köln değil. Almanya’nın tüm şehirlerinde çocuklar kardan adam yapıyor ve kartopu oynarken sevinç çığlıkları atıyorlar. Ama ben, baharı bekleyenler ve erken baharla sevinenler çocuklar gibi sevinemiyoruz. Çocukları sevinçten hoplatan bu beyaz sayfanın örttüğü veya işret ettiği işaretleri okumaya çalışıyoruz. “Celal tecellilerinden” bahsedenler o kadar çok ki… Onlar da hava ordusunu hücuma sevkeden sebepleri araştırıyorlar… Baharımızı geciktiren unsurları tahlile çalışıyorlar. Onlar ededursunlar, biz ise “Erken Baharımızın” göze geldiğine inanıyoruz.

Avrupa’daki güzel gidişatı durdurmağa yeltenenleri, Şubat yazımızda hesaba katmamışız. Modern koministleri hırpalayan hakperest Avrupalı aydınların tekdüz devam edeceklerini düşünmüşüz. Feleğin çarkları arzumuza göre dönmüyormuş. Ferecimiz şartlara bağlıymış. Daha doğrusu Avrupa’dan Asya’ya yürüyen İsevîlerin iniş–çıkışlarını ve yollarının engebellerini hesaba katmamışız.

Mart’ın hüzünlü son haftasını beyazlara bürüyen karların, nazarı sebeplere kilitlenmiş bizlerle istihza ettiklerini düşünüyorum. Günde otuz kez yağacak ve en az yirmi kez eriyecek bir kar yağışını herkes anlayamaz. Mart çiçeklerinin raksını seyretmişler, manzarayı daha güzel tasvir edebilirler. Havanın halini ağlamakla gülmek arasındaki mütereddit çocuklara benzetenler, semada manevra halinde toplanıp–dağılan bulutları gösteriyorlar. Bazen de asık ve ekşi çehresini saatlerce, günlerce devam ediyor.

Avrupa’daki “Erken Baharın” sevincini erkence sizinle paylaşmanın pek münasip düşmediğini, mevsimin fetretine bizi sürükleyen kış ihsas edip–duruyor. Süruru kalplere hapsetmek mümkün mü? İhtiyarsızca aynalara yakalanıyor. Tedbir ve hikmetin duvarlarını havalanarak aşıyor.

Bu satırları okuduğunuzda çimenleri üşüten karların, yerini gök nazdarı güneşe terketmiş olabilir. Bahar şarkılarını yarıda kesip kuytulara sığınan kuşlar, büyük bir ihtimalle musikilerine tekrar başlamış olacaklar. Kartopu oynayan çocuklar tekrar kelebek kovalayacaklar… Fakat bütün bunlar, “Erken baharımızı” bürüyen karların hayalde bıraktığı soğukları gideremeyecekler. Ama olsun… Bizi teyakkuza sevkettiler. Müteyakkız duygular ve uyanık bakışlarla ufukları taramağa devam edeceğiz. Artık ne güzel günlere ve ne de tatlı mevsimlere aldanmak olmayacak. Nazar, yalnızca deveyi kazana, yiğidi mezara koymuyormuş. Güzel demler, zamanlar, mevsimler, muhabbet ve sohbetler de nazara geliyormuş, meğer…

28.03.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (24.03.2008) - Kürt kimliğinden kaçış

  (23.03.2008) - Sevgili Üstadıma tahassür...

  (17.03.2008) - Kar çiçeklerinin raksı...

  (14.03.2008) - "Kürt meselesi"

  (10.03.2008) - Medresetü’z-Zehra

  (07.03.2008) - Kabre dönüşen evlerimiz

  (03.03.2008) - Köln’de erken bahar

  (29.02.2008) - Türklerle Almanların kader birliği

  (25.02.2008) - Yeni Asya olmadan olur mu?

  (22.02.2008) - Yeni Asya farkı

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri