Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından AKP’nin kapatılması talebiyle açılan dâvânın iddianamesinde, TRT’de yayınlanan “Düşünce İklimi” isimli programda sorulan bir soru üzerine Prof. Dr. Hayrettin Karaman’ın “Miras taksiminde erkek çocuğa iki, kız çocuğa bir hisse” verilmesinin hikmetlerini anlatması ve bunun “nimet-külfet, gelir-gider, hak ve borç dengesine bağlı” olduğunu ifade etmesi de kapatma gerekçelerinden biri olarak ileri sürülüyor.
Kur’ân-ı Kerim’in üzerinde en çok konuşulan miras taksimine ilişkin İlâhî hükümlerin, hikmet ve gerekçelerinin bir ilâhiyat profesörü tarafından açıklanmasının laikliğe aykırı eylem olarak değerlendirilmesi vahim bir durumdur. Programın özel bir kanalda veya TRT’de yapılıyor olması da önemli değildir.
Modern hukuk sistemleri, genel bağlayıcı düzenlemeler dışında tarafların serbest iradelerine öncelik vermek eğilimindedirler. Ülkemiz açısından da durum farklı değildir. Gerçekten de beşerî ilişkileri düzenleyen borçlar hukuku ve ticaret hukuku alanında sözleşme serbestisi ilkesi hakimdir. Yine medenî hukuk uygulamalarında da bireylerin emredici hükümlere aykırı olmamak üzere işlem serbestisi anlayışı hakimdir.
Laik devlette kanunlar dinî hükümler referans alınarak hazırlanmayacaktır. Ancak bu durum, yasama faaliyeti sırasında sosyolojik verilerin tümüyle göz ardı edilmesini de zorunlu kılmamaktadır.
Nitekim yurdumuzda evlilik müessesesine atfedilen kudsiyetin bir ifadesi olarak, medenî nikâhla birlikte, bir din âlimine dinî hükümler uyarınca nikâh kıydırılması da yaygın bir uygulamadır. Kanun koyucu sosyolojik verileri dikkate alarak dinîi nikâh kıyılması uygulamasını laikliğe aykırı saymamış, yasaklamamış, ancak medenî nikâh öncesi dinî nikâh kıyılmasını suç saymıştır.
Sözleşmeler hukuku alanında da sözleşme serbestisi benimsenmiş ve kanunların emredici hükümlerine, ahlâka, kamu düzenine aykırı olmamak ve bir tarafın açıkça sömürülmesini netice vermemek kaydıyla tarafların sözleşme hükümlerini serbestçe tayin edebilecekleri hükmü benimsemiştir. Bu sebeple duyarlı vatandaşlar yukarıdaki düzenlemeye aykırı olmamak üzere akdedecekleri sözleşmelerin hükümlerini inançları uyarınca düzenleme serbestisine sahiptirler.
Miras hukuku alanında da dileyen vatandaşlarımız Kur’ân-ı Kerim’in miras hükümleri uyarınca vasiyetname düzenleyerek miraslarının inanç değerleri uyarınca taksimini sağlayabilirler. Medenî Kanunun belli yakınlıktaki mirasçılar için öngördüğü mahfuz hisselere tecavüz edilmediği sürece bu vasiyetnameler diğer kanunî şartları da haiz iseler geçerli olacaklardır.
Medenî Kanun evlilikte kanunî mal rejimi olarak, “Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi”ni seçmiştir. Ancak taraflar gerek evlilik akdi sırasında gerek daha sonra yapacakları bir sözleşme ile kanunda düzenlenmiş diğer mal rejimlerinden birini tercih edebilirler. Bu noktada duyarlı vatandaşlarımız inançlarına daha uygun olduğunu düşünerek mal ayrılığı rejimini tercih edebilirler. Tercihlerde bulunulurken hangi saiklerle hareket edildiği önemli değildir. Türk hukuk sistemi daha pek çok alanda inançlarımızdan yana tercihlerde bulunabilmemize imkân veren esnekliğe sahiptir.
“Acaba bir şeriat, karıncaya bilerek ayak basmayınız dese, tâzibinden men’etse; nasıl benî âdem’in hukukunu ihmal eder? Kellâ...”
Kanunî düzenlemelerin elverdiği ölçüde inançlarımızdan yana tercihte bulunulması, bu niyetle hareket edilmesi ihmal edilmemesi gereken bir haktır.
27.03.2008
E-Posta:
|