Uyku ilen geçen gecelerin şafağında uyanıp Kâinatın Sultanına karşı kulluk vazifemizi yerine getirdiğimizde, önümüzdeki günün bize neler getireceğini bilemeyiz. Bazen önümüzdeki saatlerde, geçen günlere benzer durumlar yaşarken, bazen de hiç aklımızda olmayan vakıalarla karşılaşırız. Bu sebeple de sabahın seher vaktinde ellerimizi duâya açıp Rabbimizden günümüzün hayırlı geçmesini talep etmekteyiz. Bu durum bize gösteriyor ki, her durum gibi önümüzdeki günleri de duâlarımızı arttırmanın bir vesilesi haline getirebiliriz.
Geriye dönüp baktığımızda da yaşadığımız onca yılların göz açıp kapayıncaya kadar geçmiş gibi olduğunu düşünürüz çoğu zaman. Birbirini takip eden yıllarda gördüklerimizi, hatırladıklarımızı sanki bir rüya âleminde yaşamışız gibi bir hâlet bizde mevcut olmaktadır böyle zamanlarda. Aslında böyle durumlarda, önümüzdeki günler ve yılların tıpkı geçen zamanlar gibi hızla akıp gideceğini bildiğimiz halde, bundan önemli bir ders alma noktasında başarılı olmamamız bizlerin büyük bir handikapıdır.
Her şey gözümüz önünde cereyan ederken ve bizzat onları yaşarken bile almamız gereken dersleri almaktan uzak oluşumuz, bizleri gaflete düşüren ne derece büyük düşmanlara sahip olduğumuzu bize göstermektedir. Öyle düşmanlar ki, sadece dünya hayatımızı zehirlendirmekle kalmayıp, ebedî olarak kalacağımız âlemde sonsuz bir azap içinde yaşamamız için büyük çaba sarf etmektedirler. Elbette şeytan ve onun içimizdeki temsilcisi olan nefisten bahsettiğimi biliyorsunuz.
Nefsimiz ve şeytanlar ne kadar bizleri uzun yıllar yaşama vehmiyle kandırsa bile, yakın denecek bir zamanda ölümün yakamıza yapışacağı gerçeğini de, ne yaparsak yapalım yine de unutamayız. Evet yaşadığımız günlerin hızla akıp gitmesinden anlıyoruz ki hayatımızın, değiştiremeyeceğimiz önemli bir hedefi bulunmaktadır. O hedef de şüphesiz ölüm vakıasıdır. Ölüm öyle bir gerçek hâlindedir ki, inanan inanmayan herkese kendi varlığını kabul ettirmiştir. Bir kısmı ölüm sonrası için bir fikre sahip olmadığı halde ve hatta inkâr ettiği halde ölüm gerçeğini kabullenmekten kendini alamamaktadır.
Herkes açık bir şekilde görüyor ki, bütün hayat sahipleri ölüm denen gerçeğe doğru adeta koşar adımlarla gitmektedir. Hayatın bütün gerçeklerini düşünmekle yükümlü olan bizler, diğer canlılardan farklı olarak ölümün bir gün geleceğini düşünüyor ve bu dünya hayatımızın ilânihaye devam etmeyeceğini biliyoruz.
Kimimiz ölümden sonraki hayatın düşünülmesi ve dünya hayatının buna göre şekillenmesi gerektiğine inanıyor, ona göre de yaşamaya çalışıyorsak da, ne yazık ki, adeta ölümden sonraki hayat yokmuş gibi hareket eden ve bütün himmetini dünyanın geçici değerlerine harcayan, bu uğurda olmadık fedakârlıkta bulunan insanlar da azımsanmayacak kadar çoktur.
Zihniyet farklılıkları, aynı şartlarda yaşayan, aynı ikaz ediciler tarafından uyarılan insanların birbirlerinden çok farklı bir şekilde dünya hayatını yaşamalarına sebep oluyor. Böylece her bir insan kendi nev-î şahsına uygun bir insan hâline gelmekte, herkes ayrı bir âlem halinde görülebilmektedir. Bu âlemlerin oluşmasında, Hâlık-ı Rahim tarafından biz insanlara verilen akıl nimetinin değişik şekillerde kullanılması önemli rol oynamaktadır.
Evet, akıl gibi bir nimetle imtiyazlı bir şekilde yaratılan ve ayrıca da başka mahlûkatta bulunmayan birçok insânî duygularla donatılan insanoğlu çok ciddî bir imtihana tâbî tutulmuştur. Bunun farkında olanlar, bu imtihanda başarılı olmak için, nefislerini aştıkları ve şeytanların yönlendirmelerinden kendilerini kurtardıkları ölçüde önemli faaliyetlerde bulunurken, diğer bir kısım gafil insanlar imtihanın varlığını bile kabul etmemektedirler.
Her aklı olanın kazanmadığı, her açıkgöz gibi görünenin kazançlı çıkmadığı bu dünyamızda, baştan sona hayatının her dakikasını kayıpla kapatan ve bu dünya ticaretinde müflis tüccar durumuna düşen nice insanlar bulunmaktadır. Her şeyden önce onlar dünyada mânevî bir ticaretin varlığından haberdar değillerdir. Onlar sadece dünyanın maddî kazanımlarıyla ilgili olmakta, ancak dünyada da bir türlü kazançlı bir yaşantıya kavuşma imkânını bulamamaktadırlar. “Eşref-i Mahlukat” olan insanın bu duruma düşmesi acı ve üzüntü verici değil mi?
25.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|