BAŞLARKEN...
“Nursî Hanedanı” ismini verdiğimiz bu çalışmaya, öncelikle Nurs köyüne giderek başladım. Araştırmalarımın çoğunu bu köyde ve bu köyün bağlı bulunduğu Hizan ilçesinde sürdürdüm. Hizan ve Nurs’ta günlerce kaldım. Nursî hanedanına mensup yüzlerce insanla görüştüm. Bu hanedanın ileri gelenlerini ve onların da akrabalarını araştırarak buldum. Nesep ve sülâleleri hakkında dile getirdikleri hakikatleri, onları dinleyerek yazdım.
Bunun dışında, yine bu nesepten olup, yurdun değişik yerlerine yayılmış olanlara da ulaştım. Hem onları tanıdım, hem de kıymetli bilgiler aldım.
Araştırmam esnasında yardımlarını esirgemeyerek bana destek olan herkese teşekkürlerimi borç bilirim. Bu çalışmam, nesillere ve tarihe yadigâr olsun.
Zamanımızı iman ve Kur’ân hakikatleriyle, Resûlullah’ın (asm) sevgisiyle güneş gibi aydınlatan Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin mensup olduğu bu mübarek hanedanın geçmişi adına azıcık da olsa bir şeyler yapmaya muvaffak oldumsa eğer, kendimi dünyanın en bahtiyar insanı addedeceğim.
Hanedan kelimesi Farsça olup, lûgatte “kökten asil ve büyük aile, köklü aile, ocak” anlamlarına gelmektedir.
Risâle-i Nur’un muhtelif yerlerinde “hanedân” kelimesi geçmektedir. “Dünyada mütesânid hiçbir hanedan ve mütevâfık hiçbir kabile ve münevver hiçbir cemiyet ve cemaat yoktur ki, Âl-i Beytin hanedanına ve kabilesine ve cemiyetine ve cemaatine yetişebilsin” (Şuâlar, s. 510); “Risâle-i Nur’un çalışkan talebelerinden ve Çalışkan hanedanından üç kardeşi olarak dört zâtın o dehşetli yangından kurtulması...” gibi ifadeler buna örnektir.
Risâle-i Nur müellifi Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin mensup olduğu Nursî hanedanı araştırıldığında, her yönüyle mübarek, dindar, temiz kalpli ve çoğu insanda bulunmayan hususiyetlere sahip bir sülâle ile karşılaşılmaktadır.
Cenâb-ı Hak, bu hanedana büyük mazhariyetler ihsan etmiştir. Büyük Kur’ân tefsiri Risâle-i Nur eserlerinin müellif-i muhteremi Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin bu hanedana mensubiyeti, tabiîdir ki bu aile açısından yüksek bir şereftir.
Hanedanın ortaya çıktığı yerin Nurs köyü olması sebebiyle, elbette araştırmaya buradan başlamak gerekiyordu. Biz de öyle yaptık. Bediüzzaman’ın doğduğu Nurs köyüne gittik. Oralarda günlerce kaldık ve araştırmalarda bulunduk. Defalarca, üst üste seyahatlerimiz oldu. Bunun yanı sıra, milyonların okuduğu Risâle-i Nur eserlerinde Nursî hanedanını aradık. Yazılı ve canlı şahitler ile kaynaklarımıza müracaatlarımız sonucu, bu hanedan hakkında topladıklarımızı bir araya getirdik. Tarihe ve nazarlara arz ediyoruz. Nursî hanedanının nesebi hakkında yapılan değerlendirmelerde, birçok bilgi ve belgenin yanı sıra rivayetler de önemli me’haz teşkil etmektedir. Bu yönde anlatılan hatıra, not ve yazılan her kelimenin çok kıymeti ve ehemmiyeti vardır.
Yaptığımız araştırma ve çalışmalardaki sonuçlara göre, ortaya çıkan en belirgin hususiyetin, bu mübarek hanedanın nesep ve sülâlesinin mümtaz, mübarek ve asil silsileye dayalı olduğudur.
NURSÎ HANEDANINA AİT FERDLERİN NESEPLERİ
İslâm toplumlarında “Mirza” isminin “bey,” “ağa” ve “beyzâde” karşılığında kullanıldığı bilinmektedir. Aynı zamanda şehzadelere ve seyyidlere de isim olarak verildiği kayıtlar arasındadır. Bediüzzaman’ın babasının ismi de Mirza’dır.
Nursî hanedanı hakkındaki tespitlerden birisi de, araştırmacı Necmettin Şahiner’in 1974 yılında Nurs köyünde yaptığı çalışmadır ki, aradan otuz dört yıl geçmiş olmasına rağmen, Nurs köyüne yaptığımız seyahatlerden birinde aynı konuyu Nurs’un yaşlılarına sorduğumuzda, doğrular mahiyette cevaplar almıştık. O tespit de şudur:
“Said Nursî’nin büyük kardeşi Molla Abdullah’ın damadı Sofi Taceddin Arslan’ın anlattığına göre, Said’in dedesinin ismi Ali, onun babası Hızır, onun babası Mirza Halid, onun babası Mirza Reşan’dır. Bu bilgiyi Nurs’un en yaşlı insanı olan Hacı Faris ve Said’in amcası Hacı’nın oğlu Davud’un oğlu H. Kâmil Okur da teyid etmiştir.” (N. Şahiner, Bilinmeyen Taraflarıyla Said Nursî, 1979, s. 45., Y.A. Yay., İst.)
Nursî hanedanının nesep ve sülâlesi hakkında bir tespit daha vardır. O da şöyledir: “Cizre beylerinden bir zat, şehrin meşhur âlimlerinden iki meşhur âlimi, Bitlis taraflarına Nurs köyüne halka ilim öğretmek için gönderdiler. Bu köye gelen iki kardeş, cami ve medrese yaptırarak halkı irşad ve tenvire koyuldular. Civar köylerin genç ve çocukları bu medreselerde okumaya başladı, zamanla çıplak dağlar yeşillendi. Dicle’nin kolları, gittikleri yerlere ilimle birlikte hayat da götürdüler. Bu iki kardeşin neslinden, Mirza, Reşan, Mirza Halid ve Ali namlarında dört zat dünyaya geldi. Ali Efendi’nin dört evlâdı vardı. Bunlar: Hacı, Mehmi, Koluz ve Mirza (Üstadın babası) idi.” (N. Şahiner, Nurs Yolu, 1977, s. 68, Y.A.Yay.)
Nursî hanedanının nesep ve sülâlesi hakkındaki bilgileri daha iyi anlamak ve o mübarek hanedanı daha yakından tanımak için mazi tarafına bakmaya devam edelim.
|