İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsanî Yardım Vakfı’nın (İHH) dâvetlisi olarak Kurban Bayramı’nı idrak etmek üzere Azerbaycan’a bir ziyarette bulunduk. Geçen sene yine İHH ile beraber Kurban Bayramı’nı Irak’ta karşılamış ve bu esnada da efsanevî lider Saddam Hüseyin’in idam edilişine de kendi ülkesinde şahit olmuştuk. Bu sene İHH’nın Türkiye’deki yardımseverlerden topladığı kurban yardımlarının ve yetim maaşlarının Karabağ Azerileri, Çeçen mülteciler ve Ahıska Türklerine iletilmesi vazifesine iştirak ettik. Bu büyük hayra, yerinde şahit olduk ve katkıda bulunmaya çalıştık.
Bayramı gurbet elde karşılamak çok albenili olmasa da, gurbet elde kardeşlerle buluşmak oldukça cazibedar bir nimetti. Zira, orada sınırlar ardında kalmış kardeş halklarımızın bayram sevincine ortak olmak ve dertlerini ve acılarını paylaşmak fırsatı yakaladık.
Bayramdan birkaç gün önce vardığımız Haydar Aliyev Havaalanı’nda vize kuyruğunda bir iki saat beklesek de Bakü’ye soğuk bir sabahta giriş yaptık. Kış ayı olmasının etkisiyle, hemen her şey gri renge bürünmüş olsa da, İstanbul’un soğuğu ile Bakü’nünki arasında pek bir fark yoktu aslında. Zira Bakü’ye, Hazar Denizi’ne kıyısı olan bir şehir olduğundan, sert bir soğuk yerine daha yumuşak bir iklim hakim.
Ziyaretimizin ilk gününde henüz Kurban Bayramı vakti gelmediğinden İHH’nın özellikle Çeçen savaşında yetim düşmüş çocuklara her ay verdiği yetim maaşının dağıtımı yapıldı. Acımasız Rus-Çeçen Savaşı ardında bir çok gözü yaşlı yetim çocuk ve acılı analar bırakmıştı. O gün, biraz olsun, Türkiye’den gelen bu yardımlar ile o Çeçen çocukların yüzünde gülücükler oluşması bizi oldukça duygulandırdı. “Yetim başı okşamanın” çok önemli bir ibadet olduğu bilinciyle, oraya Türkiye’den hizmet götüren ağabeylerinin uzattığı şefkatli elleri oldukça sevinçli bir edayla karşılayan yetimler, bizimle de çok kısa sürede sıcak bir irtibat kurdular. Biz Çeçence bilmediğimiz için, bize Çeçen yetim çocuklarının arasında Türkiye’de bir süre yaşamış ve Türkçe’yi öğrenmiş olan Esma yardımcı oldu.
İlk olarak Çeçen yetimlerden Şamil ile konuştuk. Şamil, 12 yaşında bir delikanlı. Oldukça hareketli ve yerinde duramayan Şamil, sevimli tavırlarıyla hemen dikkatimizi çekti. Çeçenistan’dan Azerbaycan’a geldiğinde 6 yaşında olduğunu söylüyor. Şamil, Çeçen diyarını az hatırlıyor ve orası hakkında söyleyebilecekleri “çok güzeldi”den öteye geçmiyor. Çeçenistan’dan neden ayrıldıklarını sorduğumda ise, “savaş sebebiyle” olduğunu söylüyor. Şimdi de annesi ve iki kardeşiyle Azerbaycan’da yaşıyorlar. Şamil ve kardeşlerine anneleri bakıyormuş ve Türkiye’den gelen yardımlar dolayısıyla oldukça mutlu olduğunu söylüyor. Şamil, bir yıl önce İstanbul’a da gelmiş. Çok beğenmiş ve bir daha gelmek için can atıyor. Şamil’in bizi etkileyen en çarpıcı sözleri ise, büyüyünce ne olmak istediği ile ilgili cevabı oldu. “Büyüyünce ne olmak istiyorsun?” şeklindeki soruyu sorarken, çoğu çocuktan duymaya alışkın olduğum gibi “Doktor, pilot, öğretmen” gibi cevaplar bekliyordum açıkçası. Ancak Şamil, “Ben çalışmak istemiyorum” diye cevap vermişti. Önce anlayamadım ve neden böyle cevap verdiğini sordum. Sonrasında ise Şamil ismine ve yaşadığı trajediye yakışır bir şekilde, “Ben çalışmayacağım, çünkü savaşacağım” dedi.
Bizim için şaşırtıcı bir cevap belki, ama vatansız, yetim üstelik ezilmiş bir neslin çocukları için oldukça alışılagelmiş bir halet-i ruhiye olsa gerek bu. Aynı bakış ve ruhu daha önce bulunduğum Kudüs ve Irak’ın çocuklarında da hissetmiş ve duygulanmıştım. Orada da Muhammedler, Yasinler, Hasanlar ve Aliler hep bu ruh ile büyümek durumundaydılar çünkü.
İşte bu çocuk ruhu, Azerbaycan’da Çeçen mülteciler içinde Şamil ismini alıvermişti ve mücessem bir halde karşımızda duruyordu şimdi…
Şamil’den sonra Sebila ile konuştuk. Sebila, biraz Türkçe bilse de bize yine Esma yardımcı oldu. 9 yaşındaki Sebila’ya en başta isminin anlamını sordum. Kendisi bilemedi, ama annesine sordu hemen. Annesi de “Allah yolu” diye cevap verdi. Bizim bildiğimiz “Sebilallah” deyiminden geliyor yani.. Sebila da geçen sene Türkiye’ye gelmiş, burada akrabaları varmış. Sebila, yetim yardımlarının dağıtıldığı okulun öğrencisi. Bu okulda da İHH’nın bir çok yardımları olduğunu öğreniyoruz. Çeçenistan’ı hayal meyal hatırlıyor Sebila da, ama oranın güzel olduğunu düşünüyor ve orada yaşamak istediğini söylüyor… Annesi ve 2 kardeşiyle Bakü’de yaşamaya çalışan Sebila, Türkiye’den gelen yardımlardan dolayı çok sevindiğini söylüyor. O büyüdüğü zaman doktor olmak istiyormuş.
Sebila’dan sonra bize çocuklarla iletişim kurmamızda yardımcı olan Esma’yla da sohbet ettik. Esma 10 yaşında. Yetim yardımlarının dağıtıldığı okulun 2. sınıfına devam ediyor. Bakü’de annesi, kardeşleri, dede ve ninesiyle yaşıyorlarmış. Babası ise, Çeçenistan’da başından yara almış ve şu an Türkiye’de uzun soluklu bir tedavi görüyor. Esma da Çeçenistan’ı küçükken görmüş, bu sebeple pek hatırlamıyor. Türkiye’den gelen yardımlarla geçindiklerini anlatıyor, o yüzden Türkiye’ye karşı içinde oldukça büyük bir sevgi oluşmuş. Büyüyünce ne olmak istediğini sorduğumda, “Ameliyat doktoru” diye cevaplıyor. Belki de babasını ameliyat etmeyi düşlüyordur. Okumak istediği yer ise, kayıtsız şartsız Türkiye…
Çeçen çocukların gözlerinde acının izlerinden çok, geleceğe dair umutların parlaklığını hissettim. Acının izleri onlardan ziyade, annelerinin gözlerinde daha belirgin okunuyordu. Belki de çocuklar çocuk olmanın gereği olarak umut doluydular…
—Devam Edecek—
|