AB’den demokrasi/hürriyet, adalet, insan hakları isterken, aşağılık kompleksine kapılmayız. Zira, İnsan Hakları Cihanşumül Beyannâmesi, 1948’de değil, 610 yılında ilân edilmeye başlanmış, 632’ye kadar pratiğe geçirilerek kemâle erdirilmiş.
Bediüzzaman, “Hürriyet, imânın bir özelliğidir”1 derken, dünyaya gönderilişimizin asıl gayesinin iman ve imtihan olmasını da kast eder. Çünkü, imtihanın da gerçekleşebilmesi için “hür irâde” şarttır.
* Allah’a iman, hak ve hürriyetleri gerektirir. Cenâb-ı Hak’kın isim ve sıfatları insanda tecellî eder. Meselâ, Semî ve Basir olduğunu bilebilmemiz için görme, işitme gibi duyular vermiş.
Bu pencereden baktığımızda, kainatın Sahibi Fa’al’dir, Fa’alün limâ yürîddir.2 Âlemlerin Halıkı Mürid’dir. İrade eden, hükmeden, dilediği gibi yaratandır. “Allah dilediğini yaratır.”3
İşte insana da istediği gibi faaliyet, hareket, irade (dileme) ve takdir etme serbestisi verilmiş. Bu isimler, direkt hürriyete bakarken, diğer taraftan Âdil-i Mutlak, Kahhar, Cebbar, Muntakîm, Alim... gibi isimler de dolaylı olarak hürriyeti gerektirir.
* Meleklere imân eden, onların İlâhî kameramanlar gibi bizi takip ettiğini ve her hareketimizi yazdığını bilen biri, haksızlık yapamaz, kimseyi incitemez.
* Semavi kitaplar: Hak ve hürriyetlerin yazılı belgeleri, anayasaları. Tevrat’ın on emri! Kur’ân, baştan sona hak ve hürriyetler manzûmesi.
Kur’ân, düşünme ve ilim hürriyetini, 780’i aşkın âyetle teşvik etmiştir.
Din, inanç, vicdan ve hatta inançsızlık hürriyeti verilmiştir: “Sizin dininiz size, benim dinim bana.”4 “Dinde/inançta zorlama yoktur.”5 “Sizi yaratan O’dur. Böyle iken, kiminiz kâfir olur, kiminiz mü’min.”6, “De ki: Bu Kur’ân, Rabbinden gelen bir haktır. Dileyen imân etsin, dileyen inkâr etsin.”7
* Peygamberler, hak ve hürriyetleri ihya için gönderilmiş, mücadelesini vermiş. Binlerce hadîs-i şerîf, hak ve hürriyetleri, en ince detayına kadar nakış nakış işler. Vedâ Hutbesi, temel hak ve hürriyetleri sıralar. Kâinatın yaratılmasının müsebbibi olduğu halde, hidayete erdirme, bekçilik, gözetleyicilik yapma ve zorla kabul ettirme imtiyazı yoktur! Ona, “Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen, inanmaları için insanları zorlayacak mısın?”8 denildi.
Diğer taraftan Asr-ı Saadet, muhteşem bir hak ve hürriyetler laboratuarıdır: Çapulcu, kan dökmekten zevk alan, diktatör, kızlarını diri diri gömecek kadar vahşî, tüm kötü alışkanlıkları bağımlılık haline gelen insanları, karıncayı ezemeyecek bir nezaket ve nezahete kavuşturdu.
Âhirete/dirilişe imân, yani, hesap, adâlet, mîzan, sırat, cezâ, Cennet, Cehennem vs. gibi mefhum ve hakikatler, direkt hak ve hürriyetlerle ilgilidir.
Dipnotlar: 1- Hutbe-i Şâmiye, s. 67. 2- Hud, 106-107., Buruc, 14-16.; 3- Bakara, 17. 4- Kâfirun Sûresi: 6. 5- Bakara Sûresi: 256. 6- Tağabun Sûresi: 2.; 7- Kehf Sûresi: 29. 8- Yûnus Sûresi: 99.
27.03.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|