Bir sapanım, bir ben ve bir de duâlarım...
Bir sapanım var ve yüzlerce taşlarım…
Öyle bildiğiniz taşlardan değil, seçilmiş bunlar. Hani attığın zaman beyni yaran taşlar.
Bir kat elbisem var, kenarları sökük. Bakmayın sökük olduğuna tertemizdir. Ayakkabılarım var kenarları yırtık. Olsun. Ya hiç olmasaydı!
Babamdan yadigâr kolyem var boynumdan hiç çıkarmadığım ve bir de annemin taktığı muska. Seni kötülüklerden korur demişti annem takarken, ölüm döşeğinde.
Ve bir de yanımdan hiç ayırmadığım resim var koynumda sakladığım. Annem-babam-abim-ablam ve ben… Minnacık duruyorum orda. Babam, annemin omzuna atmış elini, ben annemin kucağında, abim ve ablam yanyana.
Bomba sesleri arasında dünyaya gelmişim. Bodrum katta dünyaya açmışım gözlerimi ve savaşa ve kana ve barut kokusuna…
Alıp götürdüler bir gün abimle ablamı. Babam koştu peşlerinden, kör hücrelere tıktılar onu. Annem dayanamadı bu acıya, o da gitti hiç dönmemecesine.
Bir başıma kaldım buralarda, bir başıma sapanımla ve taşlarımla…
Her taşımı annem-babam için, abim-ablam geri dönsün diye atıyorum. Yanağımdan süzülen yaşlar senin için ablam. Hani bana çikolatalı pasta yapacaktın ya. Yapacaksın bir gün abla, onun için bu taşlar. Başka çocukların ablaları da gitmesin diye bu taşlar…
Hani beni parka götürecektin ya abim, çarpışan arabalara binecektik, dönme dolaba, trene. Bu taşlar onun için abim. Hiç gidemeyeceğimiz parklar için bu taşlar abi. Parka gidemeyen çocuklar kalmasın diye, bu taşlar…
Ey koca tank!
Sen mi beni korkutacaksın? Sen mi ölümüme sebep olacaksın. Dertlilerin dermanı, çaresizlerin çaresi Allah’ım var benim. O istemedikçe bir adım yaklaşamazsın bana. Ama o isterse bu avuçladığım taşlar mezar olur sana. O isterse Ebabil kuşlarını yollar, dağıtır, perişan eder.
Kaç metre uzağa fırlatabilirsin füzeni, ne kadar uzağa düşürebilirsin bombalarını? Kaç gönlü yangın yerine çevirebilirsin?
Söyle ey koca tank, kaç ocağı tarumar edebilirsin…
Ben söyleyeyim.
Senden hızlı giden, senden çabuk ulaşan duâlarım var benim. Yangın yerini gül bahçesine çeviren yakarışlarım var benim, gözyaşlarım var puldan öte, zarftan ziyade. Melekler taşır benim mektuplarımı.
Hâlâ üstüme gelmeye razı mısın? Hâlâ taşlarıma hedef olmaya, dilimde bedduâ olmaya var mısın? Dilimde duâlarıma düşmeye heybetin yetecek mi dersin?
Bir ben varım, bir sapanım, bir de taşlarım ve bir de duâlarım…
Benden korkmuyorsan çık karşıma!
Ve vaad edilmiş gün gelince taşlarım bile hesap soracak senden. Ben onlarla oyun oynuyordum, sen geldin, silâh oldu onlar ellerimde…
|