Başbakan Erdoğan’ın, 5 Kasım’da Bush’la “başbaşa” görüşmesinin ardından ve özellikle sınır ötesi hava operasyonu sırasında ve sonrasında, Washington’un Ankara’yla ilk kez “paylaştığı istihbarat”ın karşılığı gündeme geldi…
Tartışmalar Cumhurbaşkanı Gül’ün bir ay sonra Amerika’ya yaptığı ziyarette de devam etti ve peşinden süren kara harekâtı sonrasında da sürdü.
ABD’nin işgalindeki Irak’ta vereceği “istihbarata göre belirlenen harekâtın hedeflerinin dışına çıkılmaması” benzerî şartlar çokça konuşuldu. Ancak asıl tartışma, Bush yönetiminin AKP siyasî iktidarından “beklentileri” idi...
Başbakan ve Cumhurbaşkanı, söz konusu Amerika ziyaretlerinde Neoconlar’ın kendilerinden “bir talebi olmadığını” defalarca ifade ettiler. Ancak münakaşalar dinmiyor; bir dizi senaryo gündeme geliyor.
Zira Afganistan’da Taliban’a karşı zora giren işgalci ABD, savaşını Türkiye gibi Müslüman bölge ülkelere havale etme peşinde. Artık Kabil’de salt “nöbet tutan” asker değil, Kabil’in dışında bölgenin hâkimi Taliban’la cephede savaşacak asker istiyor.
Keza, tıpkı Irak’ta olduğu gibi uyduruk “gerekçeler”le Türkiye’nin “stratejik müttefik” olarak Müslüman komşu İran saldırısına “ortak” etme emelinde.
Lâkin taleplerin en çarpıcısı, Irak’ın kuzeyindeki yerel yönetimi “kabul”ü ve “işbirliği”yle birlikte, Türkiye’nin Güneydoğusunda “siyasî çözüm talebi”nde düğümleniyor. Cumhurbaşkanı Amerika dönüşü “böyle bir şey yok” dese de, olaylar bu “taleb”in en başta yer aldığını ortaya çıkarıyor…
* * *
Yardımcısından sonra Dışişleri Bakanı Rice, Savunma Bakanı Gates ve en son Bush’un muavini “ikinci adam” Cheney ardarda Ankara’ya uğradılar. Bu arada Talabani Ankara’ya dâvet edildi. Bu süreçte “siyasî çözüm” tartışmaları hep en başta yer aldı…
En tuhafı, Amerikalıların kapalı kapılar arkasında dayattıkları projedeki “siyasî çözüm”ü, DTP meydanlarda dile getirdi. Her vesileyle temel ve kültürel hak ve özgürlükleri aşan isteklerle, çözümün “federatif bir sistem”de olabileceği artık açık açık söylendi.
Siyasî iktidar görünürde pek oralı olmazsa da, okyanuslar ötesinden gelen Washington-Erbil-Ankara hattında bu senaryonun hep masada olduğu anlaşılıyor.
Aslında Cumhurbaşkanı Gül’ün Amerika yolunda uçakta, özellikle Kuzey Irak için “teröre karşı çıksınlar, şimdikinin on misli yardım ederiz” sözü, Ankara’nın evvelemirde PKK terör örgütüyle mücadeleye odaklandırılıp, bunun “tasfiyesi karşılığı” çok şeyi kabul edebileceği noktasına getirildiğini ele veriyor…
Şüphesiz bu ABD’nin bir plânıydı. Önce İsrail’in işgalindeki Bekaa Vadisinde, sonra kontrol ettiği Kuzey Irak’ta himâye edip beslettiği, silâh ve mühimmat desteği verdiği PKK terör örgütünün “kısmen” işi bitmişti. Yine “Kürt kartı” için elinde bir “koz” olarak bulunduracaktı; lâkin belli oranda tasfiyesi, daha da işe yarayacaktı…
30 bin insanını katleden ve en az 200 milyar doları harcayan Türkiye’yi “zayıf” noktasında yakalayan ABD ve “savaş ortağı” İngiltere, artık Irak’ın en az üçe bölünmesini netice verecek Kuzey Irak’ta kukla bir “devlet”i “meşrulaştırmak”la kalmamakta. Terörden bîzar Türkiye’yi can damarından yakalayarak “siyasî çözüm” perdesinde “federatif” sisteme zorlamakta…
Geçtiğimiz aylarda “DTP’nin kapatılması” ve sınır ötesi operasyonlar bahanesiyle bazı Güneydoğu il ve ilçelerinden Batı’ya, İstanbul’a uzanan sokak hareketlerine amaca yönelik kargaşa ve kaosun “ayaklanma provaları”ydı. İlgisiz bir biçimde Fransa’daki araba yakma eylemlerini örnek alan “Neron”un bir ara iyice yaygınlaşmasının da maksadı bu idi. Şimdiki “Nevruz olayları”nın da…
* * *
Kâinatın şenlenişi, tabiatın yeniden diriltilmesi ve dirilişi olan ve öteden beri bütün doğu toplumlarında bir bahar bayramı olarak kutlanan Nevruz’un, inadına bazı provokasyonlarla kargaşa ve kavga görüntülerine sahne edilesi ne yazık ki bunun için…
Önce çocukların kullanıldığı, kadınların, yaşlıların öne sürüldüğü “intifada” türü bir “isyan” provası denendi, tutmadı. “Bayrak yakma” ve benzerî tahriklerle Türk- Kürt çatışması senaryosu sahnelendi. Israrla karşılıklı “kamplaşma ve kutuplaşma”ya itilmeye çalışıldı…
Bu da tutmayınca bu kez dış dünyaya karşı, Türkiye’de bir etnik iç savaş olduğu, Kürtlerin Türklere karşı ayaklandığı, isyan manzaraları inadına denenmekte. Hatta Marksist örgüte övgülerin yanı sıra yer yer birlik ve beraberlik mayası olan dinî söylemler ve “Kur’ân’lı” provokasyonlar görülmekte…
Buna iltifat etmeyen milletin ferâseti köreltilmek istenmekte. Hissiyatı tahrik edip “federasyon” paravanında, bin yıldır beraber yaşamış, omuz omuza cihâd etmiş ve yan yana şehid olmuş Türklerle Kürtleri birbirinden ayırma tezgâhları taktik değiştirmekte…
İşte ABD’nin “istihbarat paylaşımı” karşılığının bedeli olarak Türkiye’den taleplerinin vardığı varta…
28.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|