Öğrencilik yıllarımızın heyecanlı günlerinde marşlarımızda “Moskova’nın göbeğine ‘Hak yol İslâm’ yazacağız” kelimeleri de yer alırdı. Bütün dehşetiyle hükmeden, dine hayat hakkı tanımayan dehşetli bir sistemle ruhları, kalbleri, duyguları yaralanan bu insanlar için bile kurtuluş reçetesi olarak gönderilen İslâmın şefkatli elinin ulaşmasını isterdik.
Demek kader çoğunlukla dillendirdiğimiz bu arzuyu duâ yerinde kabul buyurdu. Bugün Rusya, fıtrata ters düşen komünizmi 80’li yıllardan itibaren terk etmek zorunda kaldı. Geri dönüp Hıristiyan da olamadı, bir kısmı kapağı İslâma attı, devlet de İslâmla barışmak zorunda kaldı.
Koyu baskıcı bir sistem bu hâle gelir de, aslı hak bir din olan Hıristiyanlığı baştâcı edinmiş Avrupa ve Amerika İslâma karşı nasıl bir tavır takınabilirdi?
Feraseti, önsezisi ve sosyolojik tesbitleriyle Bediüzzaman, bunun cevabını tâ yüz sene kadar önce okuduğu Şam Emevî Camiindeki meşhur hutbesinde şöyle dile getirmişti: “Avrupa ve Amerika İslâmiyetle hamiledir. Günün birinde bir İslâmî devlet doğuracak. Nasıl ki Osmanlılar Avrupa ile hamile olup bir Avrupa devleti doğurdu.”1
21 Mart’ta Anka Ajans’tan gelen bir habere göre, bunun ilk emarelerini kısmet olursa yirmi seneye kadar Avrupa’da görme imkânı bulacağız. Habere göre Avrupa’nın başşehri olarak bilinen Brüksel nüfusunun üçte biri Müslümanlardan meydana geliyor. Yirmi yıl içerisinde de şehrin Müslüman olacağı öne sürülüyor.
Ajans, haberini Fransa’nın büyük gazetelerinden Le Figaro’ya dayandırıyor. Le Figaro, “20 yıl içinde Brüksel’de ilk din İslâm olacak” başlıklı Brüksel kaynaklı uzun bir haber yayınlıyor.
Geçen hafta Belçika’da yayınlanan bir araştırmanın sonuçlarına dikkat çeken Le Figaro, Belçika’daki Louvain Katolik Üniversitesi’nden sosyolog Olivier Servais’in, Müslümanların yüksek doğum oranı nedeniyle “15-20 yıl içerisinde çoğunluk” olması beklendiği görüşüne de yer veriyor. Doğan çocuklara, daha çok Muhammed isminin verilmesine dikkat çekiyor. Le Figaro, Brüksel’de Faslıların yoğun biçimde yaşadığı Molenbeek’te “kadınların hemen hemen tümünün kapalı” olduğunu, esnafın Arapça konuştuklarını da belirtmeden geçememiş.
Bu noktada Müslümanlara düşen en önemli görev İslâmı iyi ve doğru anlamak, Bediüzzaman’ın ifadesiyle “doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete lâyık doğruluğu” gösterebilmektir. Bu yapıldığında sadece Müslüman nüfus artmayacak, Batılılar da İslâmın güzelliklerine mest olup, ona kurtuluş simidi gibi sarılacaklardır.
Dipnotlar:
1- Hutbe-i Şamiye, s. 38.
28.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|