Başlıktaki ifade “sevgi nümûnesi” anlamını taşıyor. Serâpâ sevgi, sevilmeye lâyık, seven, sevilen ve sevdiren anlamında… Ve bu ifade sevgi timsâli olan Peygamberimiz (asm) için kullanılıyor.
Büyük İslâm âlimi Bediüzzaman’ın gayet özlü bir şekilde anlattığı Peygamberimizle (asm) ilgili 19. Söz’de çok dikkat çekici noktalar var. 14 Reşha hâlinde işlenen konu içerisinde Altıncı Reşha’da Efendimizden (asm) bahsederken bu ifadeyi kullanıyor Bediüzzaman. Efendimizin (asm) hem kulluk, hem de risalet, yani peygamberlik yönü var. Kulluğu itibariyle ona baktığımızda bir misal-i muhabbet, yani sevgi timsâli, örneği ve modeli olarak görünüyor.
Sadece sevgi timsâli mi? Aynı zamanda o bir timsâl-i rahmet, bir şeref-i insaniyet, yaratılış ağacının en nuranî meyvesi, bir ebedî saadetin habercisi, müjdecisi, bir sonsuz rahmetin keşfedicisi, Rububiyet saltanatının güzelliklerinin bir dellâlı, seyircisi, esmâ-i İlâhiyetinin hazinelerinin bir keşşafıdır.
Risâlet yönüyle baktığımız da da onu Hakkın delili, hakikat lambası, hidayet güneşi ve saadet vesile olarak görürüz. Bu özelliklerin herbirini açıklamak için sayfalar gerekli ve hepsi de son derece önemli. Bazılarına kısaca bakmak gerekirse, gerçekten kulluğunun da, peygamberliğinin de hiçbir peygamberin dahi erişemeyeceği kadar büyük ve yüce olduğunu anlamakta gecikmeyiz.
Başta da dikkat çektiğimiz gibi o bir misâl-i muhabbettir. Serâpâ, tepeden tırnağa sevgidir, sevgi timsâlidir, sembolüdür. Bir insan eğer meziyetleri, hasletleri, üstünlükleri sebebiyle sevilecekse en çok sevilmeye lâyık olan o olabilir. Sevgide, saygıda, nezakette, şefkatte, cömertlikte, fedâkârlık ve feragatta, kısacası her insanî haslette, her fazilette erişilmezdi. Sevilebilecek, hayranlık ve takdir uyandıracak bütün özelliklere sahipti.
Bir de ona ebedî saadetin habercisi, müjdecisi yönüyle bakalım. Sadece bu bile sevinçten uçurur, bizi ona karşı sevgi ve saygıyla doldurmaya yeter de artar bile. Düşünün ki, bir adama idam edileceği söylenmiş. Her an asılacağı, öldürüleceği korku ve endişesini taşıyor. Korku ve dehşetle idamını bekleyen bu adama güvenilir biri bir müjde getirse, “İdamdan kurtuldun. Bağışlandın! İşte karar!” dese adam ne kadar sevinir, bayram yapar bir düşünün. Her an ölümün pençesine yakalanacağına, yok olup gideceğine inanan bir insana Peygamberimiz (asm) gelip kâinatın Sahibinden bir haber getirip, “Müjde sana, ölüp yok olmaktan kurtuldun. Sonsuz bir mutluluk seni bekliyor. Bütün dost ve sevdiklerinle ebediyen bir arada bulunacaksın. Hem de sonsuz güzellikte bir diyarda” dese insan ne kadar sevinir, mutlu olur, bir de bunu düşünün.
İşte Peygamberimiz Hz. Muhammed (asm) bize bu müjdeyi getiriyor, yokluktan, hiçlikten kurtulduğumuzu, ebedî bir mutluluğa ereceğimizi müjdeliyor. Diğer onca özellikleri bir yana sadece şu yönüyle bile Peygamberimizi (asm) ne kadar çok sevmemiz gerektiği anlaşılmıyor mu?
Evet, önce Allah’ı, sonra O'nun adına Peygamberimizi seveceğiz. Hem de her şeyden çok. Ya diğer sevdiklerimizi? Elbette onları da seveceğiz. Ama Allah adına. Peki, Allah adına sevmek ne demek? Nasıl olmalı? Annemizi, babamızı, eşimizi, çoluğumuzu, çocuğumuzu, sevdiklerimizi, dünyayı, baharı, gençliğimizi, kısacası sevdiklerimizi Allah adına sevmek ne demektir, nasıl seveceğiz?
25.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|