Peygamberimizi çok seviyoruz. Çünkü o bizim varlık sebebimiz. Herşeye onun sayesinde ulaştık. O olmasaydı çok şey bizim için yok hükmünde olacaktı. Kâinat kitabını onun sayesinde okumayı öğrendik. Kâinatın her satırı, her cümlesi, her kelime ve her harfi derin anlamlar içeren bir kitap. İnsan da bir kitap. Hem de kâinatın küçültülmüş bir örneği, modeli olan bir kitap. Fakat bu kâinat kitabının dilini bilmek, anlamak, okumak için bilgi gerekli. Eğer bu kitabın bir öğretmeni olmazsa anlamsız bir kâğıt tomarından ibaret kalır.
İşte o öğretmen, başta Sevgili Peygamberimiz olmak üzere bütün peygamberlerdir. Karıncaları reissiz, arıları beysiz bırakmayan Cenâb-ı Hak insanları da başıboş bırakmamış, onlara da yol göstermesi için çeşitli dönem ve bölgelerde peygamberler göndermiştir. Sayıları yüz yirmi dört bini bulur bu peygamberlerin.
Güneşi ışıksız düşünemeyeceğimiz gibi Allah’ı da peygambersiz düşünemeyiz. Peygamber olmazsa ne Allah’ı isim ve sıfatlarıyla tanıyabilir, ne emir ve yasaklarını öğrenebilir; ne de iyiyi, kötüyü, helâli haramı bilebilirdik.
Sözler’de belirtildiği gibi, “Şöyle müzeyyen bir kâinatın, öyle mukaddes bir Saniine böyle bir Resûl-i Ekrem (asm), ışık şemse lüzumu derecesinde elzemdir. Çünkü, nasıl güneş, ziya vermeksizin mümkün değildir; öyle de, Ulûhiyet de, peygamber göndermekle kendini göstermeksizin mümkün değildir.”1
“Ben gizli bir hazine idim. Mahlukatı yarattım”2 kudsî hadis-i şerifi de bunu anlatmaz mı? Bu hadis-i kudsî, bize, insanın Allah’ın sıfatlarına bir ayna; mazhar ve muzhir olduğunu gösteriyor. Yani hem kendi üzerinde ve kâinatta gösterilen, hem de bunları başkalarına gösteren bir ayna.3
Bir yönüyle de saraya benzer kâinat. Envâ-ı çeşit nimetlerle ve sanat eserleriyle donatılan bu harika, büyüleyici, muazzam kâinatta sergilenen bunca eser, serilen bunca sofra şüphesiz bize birşeyler anlatıyor.
İşte şu kâinat sarayının tarif edici en birinci üstadı, öğretmeni olan Efendimiz (asm) bizlere, “Ey ahali!” diyor. “Şu kasrın meliki olan seyyidimiz, bu şeylerin izhârıyla ve bu sarayı yapmasıyla, Kendini size tanıttırmak istiyor; siz dahi onu tanıyınız ve güzelce tanımaya çalışınız. Hem, şu tezyinâtla, Kendini size sevdirmek istiyor; siz dahi onun sanatını takdir ve işlerini istihsan ile kendinizi ona sevdiriniz. Hem, şu gördüğünüz ihsanat ile size muhabbetini gösteriyor; siz dahi itaat ile ona muhabbet ediniz…”4
Bediüzzaman Said Nursî’nin dikkat çektiği gibi eğer o en büyük Üstad Hz. Muhammed (asm) bulunmazsa, bütün maksatlar beyhude olur. Çünkü, anlaşılmaz bir kitap, muallimsiz olsa, mânâsız bir kâğıttan ibaret kalır.
Ahalinin o üstadın sözünü kabul edip dinlemesi de sarayın ayakta kalması açısından önemlidir.
Özetle üstadın varlığı, dünyanın var edilmesine; ahalinin dinlemesi de, sarayın ayakta kalmasına, devamına sebeptir. Öyle ise, denilebilir ki, o üstadın talimâtını, ahali dinlemedikleri vakit, elbette o saray, tebdil ve tahvil edilecek, yani Kıyamet kopacak, dünya değiştirilecek, yerini başka bir âleme bırakacaktır.5
Peygamberimizi sevmenin gerekçeleri elbet bunlardan ibaret değil. Daha birçok sebebi var.
Dipnotlar: 1- Sözler, s. 63. 2- Keşfü’l-Hafa, 2:132. 3- İşârâtü’l-İ’caz, s. 23. 4- A.g.e., s. 112. 5- Sözler, s. 113.
24.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|