Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 21 Nisan 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Şükrü BULUT

Dünya barışı bu üniversiteden geçer…



‹‹… Camiülezher Afrika'da bir medrese-i umumiye olduğu gibi; Asya, Afrika'dan ne kadar büyük ise, daha büyük bir darülfünun, bir İslâm üniversitesi Asya'da lâzımdır. Tâ ki İslâm kavimlerini; meselâ Arabistan, Hindistan, İran, Kafkas, Türkistan, Kürdistan'daki milletleri menfî ırkçılık ifsat etmesin… Ve felsefe fünunu ile ulum-u diniye birbiriyle barışsın ve Avrupa medeniyeti İslâmiyet hakaikiyle tam musalaha etsin…››

Okuyucularımız bu girizgâhı nereden aldığımızı muhtemelen bilirler. Bediüzzaman Hazretlerinin “Gaye-i Hayalim” dediği bu İslâm üniversitesinin bu güne kadar ne Türkiye’de ve ne de bir başka İslâm ülkesinde kurulamadığını hepimiz biliyoruz. Bu medresenin en büyük hedefi, akıl ile kalbi barıştırmaktı. Akıldan doğan ve daha sonra yoldan saparak “enaniyete tapan” Avrupa felsefesine istikàmeti göstererek semavî dinleri dinler hâle getirmekti. Dinsiz Avrupa felsefesinin başlattığı doğu-batı düşmanlığını sona erdirmekti. Ve bunu da aynı çatı altında her talebeye fen ilimleriyle din ilimlerini birlikte okutarak gerçekleştirecekti. Bugüne kadar zaman ve şartlar fırsat vermediğine göre ne olacaktı?

Bediüzzaman Hazretleri, Risâle-i Nur Külliyatıyla talebelerin fenleri nasıl inceleyeceğine dair öyle kuvvetli ölçüler vermiş ki, müfredatında hiç Allah’tan bahsedilmese de nurlardan dersini alan üniversite talebesi, kendi dünyasında din ilimleriyle fen ilimlerini barıştırıyor. Yani Bediüzzaman Hazretlerinin Medresetüz Zehra ile elde etmek istediği neticeyi, nur medreselerinde Risâle-i Nurlardan ders alan her talebe hem kendisi için, hem de içinde yaşadığı toplum için elde edebiliyor. Bunun örneklerini yalnızca Türkiye üniversitelerinin yanında kurulan “Nur medreselerinde” görmüyoruz, Avrupa ve Amerika üniversitelerine de yakın açılmış yüzlerce medreselerde aynı neticeyi müşahede ediyoruz.

Bediüzzaman Hazretleri maddî şeklini kurmak istediği medresenin merkezini Van’a; şubelerini ise Bitlis, Diyarbakır ve Mardin gibi şehirlere açacaktı. Bu şehirlerin bulunduğu coğrafyanın ittihad-ı İslâm noktasındaki ehemmiyetini de Üstad çeşitli vesilelerle zikreder.

“… Ve şimdi orta şarktan sulh u umumînin temel taşı ve birinci kal'ası olan bu üniversiteyi yine mesail-i azime-i siyasîye içinde yeniden nazara alması; elbette bu vatan, bu devlete, bu millete, bu azim, faideli hizmeti netice verecek…” (Emirdağ Lâhikası) Yukarıdaki satırlar, dünya literatüründe oluşan bir fikrin de yanlış olduğunu ortaya koyuyor. Ortadoğu ve dünya barışı denildiğinde şimdiye kadar zihinler Filistin ve İsrail’e kilitlenirdi. Bediüzzaman Hz.leri ise, dünya barışını maddî coğrafya olarak Türkiye’nin doğu ve güney doğusundaki sözkonusu vilayetlere bağlıyor. Bunun müzakeresi hem uzun ve hem de tartışmalı olacağından başka zamanlara bırakıyoruz. Yalnız bir hakikatli suale cevap aramak gerekiyor: Şark vilâyetleri hâlâ bu mânâlara kapalı olduğuna göre Medresetüzzehra’nın İslâm âlemi, İsevîlik ve dünya barışı vazifesini kimler ve nasıl yerine getirecekler?

Van’ın yerine Isparta’yı Medresetüzzehra olarak muvakkaten ikàme eden Bediüzzaman Hz.leri burada altı vilâyetten bahseder. Isparta merkezli Medresetüzzehra projesine günümüzde Asya’da ve Avrupa’da binlerce merkezin dahil olduğu düşünüldüğünde, Dar’ül Fünun mânâsındaki Medresetüzzehra’nın “dünya barışı” vazifesini de inşallah bu Nur medreselerinde yetişen mekteplilerce ifa edileceğini söylemek yanlış olmaz. Burada dikkat edilecek en önemli nokta; Nur medreselerinin Bediüzzaman Hazretlerinin ölçülerinde kurulması, tedvir ve idaresidir. Felsefenin tasallutundaki mektebin ruhsuz fakat cazip prensiplerine aldanılarak medreselerde meydana getirilecek sair değişikliğin “bid’a” olma ihtimalinin nazardan kaçırılmamasıdır. Dünya ifsat komitelerinin ittifakıyla resmî üniversitelerde Türkiye’de çocuklarımıza kapatılan elli altmış kapıya bedel, Rabbimiz bize binlerce başka kapı açarak rahmet ve inisiyatifini gösteriyor. Bu binlerce medreselerde ders alan nur talebeleri Kur’ân’dan öğrendiklerini çeşitli vesilelerle hayata aktardıkları takdirde inşallah dünya barışı da sağlanmış olacaktır. Bu barışın içinde; Türkiye, İslâm âlemi, Ortadoğu ve Hıristiyanlık dünyanın barışları da mevcuttur. Hatta Çin ve Tibet’deki barışlar da…

21.04.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (18.04.2008) - Kürtsüz bir Kürdistan!

  (14.04.2008) - Gurbetteki Türkçemiz üzerine....

  (11.04.2008) - Kürt meselesinin hakikî sahipleri...

  (08.04.2008) - Dünya barışının merkezi: Medresetü’z Zehra…

  (04.04.2008) - Zübeyirli günler…

  (28.03.2008) - “Erken baharımıza” güz değdi…

  (24.03.2008) - Kürt kimliğinden kaçış

  (23.03.2008) - Sevgili Üstadıma tahassür...

  (17.03.2008) - Kar çiçeklerinin raksı...

  (14.03.2008) - "Kürt meselesi"

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri