|
|
İçimden bir ses ıngaaa diyor
Sonunda hep hayalini kurduğunuz, kucağınıza alıp gözlerine doya doya bakmak istediğiniz, minik yavrunuzla olan muhabbet dolu maratona ilk adımınızı attınız, şimdi daha o içinizde ve kendisine sığınacak bir yer yapmaya çalışıyor.
Dördüncü haftanın sonunda normal şartlarda regl olmayınca, “acaba hamile miyim?” diye meraklanmaya başladınız. Eğer bu sorunuzun cevabını almak isterseniz yaklaşık bir hafta daha sabredip idrar testi yaptırabilirsiniz. Eğer ben çok merak ettim hemen öğrenmek istiyorum diyorsanız biraz daha pahalı olan kan testini yaptırabilirsiniz. Ve elinize sonuç kâğıdını alıp, hamile olduğunuzu öğrendiğinizde, içinizden bir sesin ıngaa dediğini hissedersiniz.
Eyvah! Eğer ben şimdi hamileysem, röntgen çekilmiştim, ilâç kullanmıştım, dumanlı ortamlarda bulunmuştum diyorsanız yani gebeliğe zarar verici şeyler yaptığınız aklınıza gelirse, endişelenmeyin normal regl dönemi tarihinize kadar yaptığınız şeylerden sorumlu değilsiniz. Çünkü bebek henüz az sayıda hücreden oluştuğundan bebeğe zarar verebilecek bir etken tek bir hücreye bile bulaşsa gebelik sonlanır. Eğer gebelik devam ediyorsa bu bebeğin bir zarar görmediğine işarettir. Şimdiye kadar bir sorun yaşamadıysanız 5. haftanın sonuna doğru bebeğinizin boyu yaklaşık 2 milimetre olacak ve ilk gelişen organlarından olan minik kalbi atmaya başlayacak ve bir ömürde sağlıkla atacak inşallah.
|
FATMA KARAKISA
16.04.2008
|
|
Âdet sancısına karşı E vitamini!
Bilim adamlarının araştırmaları, mensturasyon döneminde E vitamini almanın özellikle genç kızlarda sıkça görülen sancıları azalttığını ortaya koydu. İngiltere de yayınlanan British Journal of Obstetrics de yer alan makalede, mensturasyon sancılarının çok sayıda kadının günlük hayatını etkileyebildiği, iş kayıplarına yol açabildiğine dikkat çekildi.
Makalede, mensturasyon öncesi ve ilk günlerinde günde 200 mg E vitamini kullandırılan genç kızlarda sancıların azaldığının tesbit edildiği bildirildi.
E vitamini kürü yaptırılan genç kızlarda mensturasyon döneminde kanamaların da azaldığını belirten bilim adamları, E vitamini alan kadınların, regl sancıları yüzünden kullandıkları ağrı kesicilerin sayısında da azalma kaydedildiğini bildirdi. Özellikle çok ağrı çekenlerde ağrıların azalma ihtimalinin çok daha yüksek olduğunu vurgulayan bilim adamlarından Peter Bowen-Simpkins, “Bu yüz binlerce genç kızı etkileyen bir rahatsızlık konusunda sağlanmış önemli bir gelişme olarak değerlendirilebilir” dedi.
|
16.04.2008
|
|
Refidet’ül Ensariyye ve Ümmü’l Haram bin Milhan Ensari
Müslüman hanımların sağlık hizmetleri alanındaki fonksiyonları, Hz. Peygamber döneminden başlayarak günümüze kadar gelmiştir. Hz. Peygamber döneminde özellikle savaş zamanlarında hasta ve yaralılara bakım ve tedavi konularında hanımlar etkin bir rol oynamışlardır. Uhud Savaşında, Hz. Ayşe’nin de aralarında bulunduğu hanımlar, cephe gerisinde ve bazen de bilfiil cephede savaşa katılmıştır. Hasta ve yaralıların bakım ve tedavileriyle gönüllü olarak meşgul olmuşlar, şehitlerin savaş alanı dışına taşınması, kırbalarla su taşınması gibi hizmetlerde bulunmuşlardır. Hz. Peygamber, hasta ve yaralıları bakım ve tedavide; bilgi ve beceri sahibi olan hanımları bizzat görevlendirmiştir. (1)
Hendek ve Hayber Savaşlarında yaralıları tedavi, askerlere hizmet ve yardım için ilk kadın heyeti oluşturulmuştur. Bu heyetin başkanlığını Refidetü’l Ensariyye ve Ümmüyetü’l Gaffariye adlı, tedavi konusunda bilgili ve hünerli iki hanım yapmışlardır. İlk Müslüman hemşire olarak tarihe geçen bu hanımlardan Refidet’ül Ensariyye, Hz. Peygamber’in Hendek Savaşında Mescid-i Nebevi’nin içine kurdurttuğu çadır hastanede, bizzat Hz. Peygamber tarafından (hasta ve yaralı bakım ve tedavisiyle) görevlendirilmişti. Ok isabetiyle yaralanan Sa’d İbn Muaz adlı sahabe de, onun tarafından bu çadırda tedavi görmüş, Hz. Peygamber kendisini her gün ziyaret etmişti. Ümmüyet’ül Gaffariye, yaralı tedavisi konusuna vakıf bir grup hanım ile birlikte, orduya hizmet ve yaralıları tedavi etmek için, Hz. Peygamberden izin alarak Hayber Savaşında yararlı hizmetlerde bulunmuşlardır. (2)
Hz. Peygamber döneminden itibaren, özellikle savaşlarda tedavi ve bakım konularında hizmetler yapan hanımlara: “yaraları saran, merhem sürerek tedavi eden” anlamında “Asiye” denilmiştir. Kendilerini Müslümanlara hizmete adayan bu hanımlar; katıldıkları savaşlarda, askerlere moral desteğinde de bulunmuşlardır. (3)
Müslüman hanımların savaşlardaki hizmetleri, Hz. Peygamberden sonra da devam etmiş, görevlerini yaparlarken bazıları şehit olmuşlardır. Bunlardan birisi de tıp tarihine geçen büyük hemşirelerden Ümmü’l Haram bin Milhan Ensari’dir. Kendisi Hz. Peygamber’in halası olduğundan ‘Hala Sultan’ diye anılmaktadır. 647 yılında Hz. Osman zamanında Kıbrıs Fethine giden orduya gönüllü hemşire olarak katılmış, şehit olduğu yere (Larnaka civarında) cami ve türbesi yapılmış, hayatı ve ölümü efsaneleşmiştir. (4)
Dipnotlar:
1- Buhari, Sahih, s. 368-372, c. 8 ve s. 212, c.10, İst.1941.
2- Akalın, B.Ö., Hastabakıcılığa Dair, s. 11, İst. 1337.
3- Ayrıntılı bilgi için bkz. Karabulut, A.R., a.g.e.,s. 299, c.I.
4- Üner, R., Tıp Tarihinde büyük bir hemşire; Hala Sultan, Haseki Tıp Bülteni, s. 7, Sayı 1, c.13, İst. 1975.
*Nural YILDIRIM’ın Eylül’99 tarihli Diyanet Dergisinde yayınlanan yazısından alınmıştır.
|
16.04.2008
|
|
Çöpe atılan geleceğimiz mi, kâğıt havlu mu?
Kâğıttan temizlik ürünleri bir anda nasıl da, pamuktan havlularımızın, bezlerimizin yerini aldı. Sorgusuz, sualsiz kabullendik tuvalet kâğıtlarını, peçeteleri, havluları kâğıt endüstrisinin “al, at” diyerek verdiği pasla, kendi kalemize bir güzel “gol” atıyoruz. Kolay, hazır, yıkama derdi yok, temiz görünümlü, alıyorsun bir sefer kullanıp atıyorsun. Oysa kendimizi, geleceğimizi atıyoruz çöpe.
Bir kâğıt havlu ne kadar kötü olabilir ki? Yeterince kötü, açıkça söylemek gerekirse ölümcül olabilir. Kâğıt havlularla ilgili problem en başta dioksinin varlığından kaynaklanıyor. 75 üyeden oluşan kimyasal ailesine “dioksin” adı veriliyor. (Bunlardan biri Vietnam Savaşı’nda ABD tarafından bir silâh olarak kullanılmıştı.) Dioksinler, kâğıt sanayinde, klorla ağartma işlemi sırasında oluşuyor ve araştırmalar evlerimizde kullandığımız ürünlerde dioksinin izlerine dikkat çekiyor.
Araştırmacılar zehirli kimyasallar sıralamasında başı çeken dioksinlerin, östrojen gibi “doğal steroid” hormonlarını taklit ederek birçok biyokimyasal reaksiyonu başlattığından söz ediyor. En ufak miktarları bile, akne ve eklem ağrılarından uykusuzluğa, kansere, doğum bozuklukları ve bağışıklık sistemi zayıflığına kadar çeşitli rahatsızlıklara sebep olabiliyor. Dahası dioksinler ve kuzeni “furans” yağda çözünür olduğundan bedenimizdeki yağ hücrelerinde birikme eğilimi gösteriyor. Dioksinlere anne sütünde dahi sıklıkla rastlanıyor. Bebekler yetişkinlere göre 200 kat fazla dioksine maruz kalabiliyor. Satın aldığımız tuvalet kâğıtları, kâğıt mendiller, süt veya meyve suyu kartonları, tamponlar, kahve filtreleri, tek kullanımlık çocuk bezleri, peçeteler, kâğıt tabakalar vs. eğer klorlu ağartma işleminden geçiyorlarsa düşük dozlarda dioksin içeriyor. Bu bileşiklerin en ufak miktarının bile laboratuvar hayvanlarında kansere sebep olduğu belirtiliyor. ABD Çevre Koruma Bürosu dioksinleri “olası insan kanserojeni” sınıfına alıyor.
Kullandığımız bu ürünler çöplüklerde yakıldığında dioksinler, hava yolu, sanayinin kirlettiği su kaynakları, bu su kaynaklarıyla sulanan tarım ürünleri ve su ürünleri yoluyla da bize ulaşabiliyor.
Dıoksınlerden korunma
İyi haber; dioksinlerden, ağartılmamış veya klor içermeyen kâğıt ürünleri kullanarak kurtulabilirsiniz. Kötü haber ise; düşük talepten dolayı bunların piyasada bulunmalarının zor oluşu. Diğer bir çözüm ise geridönüşümlü kâğıt kullanmak. Geri dönüşümlü kâğıtlarda diğer ürünlere göre daha az ağartma yapılıyor. Düşük sıcaklıklarda çalışılıyor olması da geri dönüşümlü kâğıtta dioksin oluşumunu azaltıyor.
Avrupa’da birçok kâğıt fabrikasında, ağartma işlemlerinde klor yerine “oksijen”, “peroksit” ve “sodyumhidroksit” kullanılıyor. Fakat teknoloji değişiminin maliyeti kâğıt sanayiini bu alternatiflerden uzak tutuyor.
Hiç şüphe yok ki, bu problemin cevabı çevreci tüketicilerin yapacakları alış veriş tercihlerinde ve örgütlü tüketici baskısında, hatta kâğıt havlu gibi ürünleri hiç almamakta. Bizler bu ürünleri tüketmeyi sürdürdükçe, firmalar ekonomik açıdan başarılı kâğıt üretimlerini değiştirmeye girişmeyecekler.
|
ŞEYMA ÖZER
16.04.2008
|
|
Her çocuk bir enstrümanla zeki birer müzisyen
Daha anne karnındayken, bir bebek işitme becerisi kazanır ve seslere tepki vermeye başlar. Anne ve babasının sesini tanıdığını, yüksek sesli müzik dinlenirken rahatsız olduğunu verdiği tepkilerden anlayabiliriz. Hatta anne karnındayken annenin dinlediği sakin bir müzikte onun da sakinleştiğini hepimiz bilmekteyiz.
Çocukların psikomotor, duygusal, sosyal, zihinsel, dilsel ve özbeceri alanlarındaki gelişimlerinin birçoğu okul öncesi dönemde kazanılır ya da geliştirilir. Bu gelişimsel özelliklerin içinde çok önemli bir yere sahiptir müzik. Çünkü müzik sayesinde aynı anda bütün bu saydığımız alanlar birlikte çalışır. Çocuğa bir şarkı öğrettiğinizde, bu şarkıyı birlikte söylerken dilsel, sosyal gelişimini, duygularını ifade etmesine ortam oluşturarak duygusal gelişimini ve şarkı içeriğini anlatarak ,öğrenmesini sağlayarak da bilişsel becerilerini tamamlamasına yardımcı olursunuz.
Ayrıca bir enstrüman çalmanın çocukların zekâ gelişiminde büyük bir rol oynadığı (küçük kas gelişimini tamamladıktan sonra; takriben 7 yaş ) çocuklar üzerinde yapılan deneylerle ispatlanmıştır. Aynı şartlardan gelen, aynı yaş gruplarındaki bir grup çocuğa özellikle klavyeli çalgılar öğretilerek, matematiksel alanda büyük başarılar elde ettikleri yapılan deneylerde gözlenmiştir.
Okul öncesi dönemde müzik alanında yapılabileceğimiz faaliyetler ise şunlardır.
Çocuğun bütün müzik aletlerine dokunarak, nasıl sesler çıkardığını gözlemlemesi.
Boş zamanlarında televizyon izlemek yerine bir müzik aletiyle vakit geçirmesi, onun nasıl çalıştığını anlamaya uğraşması, daha farklı sesler çıkarmak için neler yapması gerektiğini düşünmeye teşvik edilmesi.
Çocuğun öğrendiği şarkının mutlaka ebeveyn tarafından da öğrenilmesi ve eşlik edilmesi, hatta sokakta, markette, parkta vs. her yerde birlikte söylenmesi (Amaç: hangi ortamlarda sessiz (piyano) hangi ortamlarda yüksek sesle (forte) söylenebilirliği kavratmak.
UYGULAMA: Haydi müzik aleti yapalım
Boş su, süt şişeleri, değişik metalik kutular, karton ya da plastik kutular içlerine farklı bakliyatlar konularak kapatılır. Üzeri çocukla birlikte süslenir. (Amaç: Minik bakliyatların tiz, büyük taneli bakliyatların tok sesler çıkarması; metalik kutuların, karton kutuların, plastik kutuların farklı farklı sesler çıkarması)
Bir tahta blok üzerine sırayla çakılan çivilerin üzerine farklı boylarda naylon ipler gerilerek bağlanır. İplerin hangi boyda nasıl sesler çıkardıkları dinlenir.
Aynı ebatta su şişeleri içine farklı miktarda su konur ve üfleyerek ve ya metal bir kaşıkla vurarak ses çıkarmaya çalışılır.
Varsa tahta kaşıklar birbirlerine ters çevrilerek ritm tutulur.(Metal kaşıklar da kullanılabilir)
|
ŞENAY ÖZER
16.04.2008
|
|
|
|