Daha önce, ibadetlerin, yani, İslâm şartlarının, hak ve hürriyetlerin pratiğe dökülmesi olduğuna dikkat çekmiştik. Acaba orucun, yani, aç kalmanın hak ve hürriyetlerle ne ilgisi olabilir?
Oruç pekçok ferdî, içtimâî (psiko-sosyal) hikmetleri, güzellikleri barındırır. Hak ve hürriyetlerin özümsenip benimsenmesine de hizmet eder. Şöyle ki:
- Oruç, insana âciz ve zayıf olduğunu hatırlatır. Acz ve fakrını anlayan, güç ve kuvvetini elinde tutamayacağını bilen insan, zulmedemez.
- Oruç, insanı âdeta melekleştirir. Hatta melekleri de geçebileceğini gösterir. Melekler yemezler, içmezler ve devamlı Allah’ı zikrederler. Nefis taşıyan insan da, Ramazan’da yemez, içmez ve bir nev'î melekleşir. Melekî haller, elbette hürriyetin özelliklerindendir.
- Oruç takvâya götürür. Takva; salih amel işlemek ve günahlardan uzaklaşıp, bütün varlıkların hak ve hukuklarına riâyet etmektir: “Ey îmân edenler! Oruç sizden evvelki ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı—tâ ki günahtan sakınıp takvâya eresiniz.”1
- Oruç, sabra alıştırıp her türlü taşkınlıklardan kurtarır, şiddet duygularını törpüler; hak ve hürriyetleri benimsetir.
- Oruçla açlığa, yokluğa alışkanlık ve tahammül dersini fiilî olarak alan insan, zor durumda da kalsa, başkalarının malına, mülküne, ekonomik değerlerine göz dikmez.
- Oruç, yiyecek, içecek ve nefsî arzulara, değil esir olmayı, aksine onlara karşı hâkimiyet kurma dersini veriyor. Bu aynı zamanda onlar karşısında hürriyet kazanmak demektir.
- Oruç, zengini fakirin, güçlüyü zayıfın imdadına koşturur. Böylece sosyal patlamalar önlenmiş olur.
- Oruç, istikbâl endişe ve korkularını da izâle eder. Çünkü, Ramazan mânevî bir fuar, bir ticâret merkezi, bir sergidir. Çok sevap işleyen, güzel ahlâk örnekleri sergileyenlere, Cennet vaad edilmiştir. Şu halde, hem dünya, hem ebedî hayat için, dâima ümitli olunur. İstikbâlden gelen endişe ve korkular da böylece izâle olur.
- Oruç, sözlü şiddeti de engeller. Şöyle ki: Orucun sadece ağız-dil ve mideye mahsus olmadığını biliyoruz. Diğer organ ve duygular da oruç tutmalıdır. Zâten, en büyük fabrika olan ve diğer organlara enerji sağlayan mide fabrikasının çarkları durduğu zaman, diğer azalar da tatile girerler.
Ancak, göz, kulak, el, ayak gibi sâir âza ve duygulara da oruç tutturmamız gerektiğini emrediyor Peygamber Efendimiz (asm): “Öyle oruçlular vardır ki, ellerinde açlıktan başka bir şey kalmaz.”2 Yani göz harama nazar etmeyecek, dil dedikodu yapmayacak, kulak kötü şeyleri dinlemeyecek. Yalanın, dedikodunun, kötü sözlerin ferdleri ve cemiyetleri nasıl dejenere ettiğini yaşayarak ve çok pahalı faturalar ödeyerek biliyoruz.
- Oruç tutan bilir ve anlar ki, bu sayısız ni’metler, ikramlar Allah’ındır. Âciz, zayıf kullar sadece bir tablacı, bir hizmetkâr, bir dağıtıcı, bir tevziât memuru, bir bekçi, bir nezaretçidir. Hakiki mal sahibi olmadıklarına göre, onların karşısında eğilmeye, tabasbusa gerek yok, fayda da yoktur.
İşte oruç, nefsin esaretinden, köleliğinden, bağımlılıklardan kurtarıp, yüce duyguların hürriyet zirvesine çıkarır. Allah’ın emriyle, “nefsî arzular” etrafında—yeme, içme, cinsî münâsebette bulunma gibi—dolanmaktan vazgeçen oruçlu; ulvî, yüce değerleri tefekkür ve terennüm eder. Nefsin esaretinden kurtulur, gerçek hürriyete kavuşur.
Dipnotlar: 1- Kur’ân, Bakara Sûresi, 183.; 2- İbni Mâce, Sıyam: 21.
18.04.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|