Namaz, kulluğun zirvesi ve hürriyetin Mi’rac boyutunda doruğudur. Evet, kula kul olmaktan kurtulmak, yalnız Allah karşısında el pençe divan durup yalnız O’nun karşısında boyun eğmek, yalnız O’nun huzûrunda secdeye kapanmanın fiilen tatbikâtıdır. Her rekâtta, günde kırk defa, “Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz,”1 diyerek hürriyet zevkini tadarız.
Namaz, “ruh-beden sağlığına”, ahlâkî ve sosyal hayata sayısız faydalar, özellikler, güzellikler kazandırdığı gibi; hak ve hürriyetlerin de ihyasına sebeptir. Buna binaen; “Sana vahyedilen Kitab’ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette ibadetlerin en büyüğüdür”2 meâlindeki âyetin işaret ettiği, namazın “hayasızlık ve kötülüklerden alıkoyup kurtuluşa erdiren” cephesine temas edelim:
Namaz, dünyevî, maddî esaretten, işkoliklikten koparak Mi’racın meydanlarında hürriyete kanatlanmaktır. Maddeperestlik, inançsızlık ve ibâdetsizlik sıkıntı, üzüntü, endişe, hülâsa stres, dolayısıyla psikolojik, rûhî, psikosomatik hastalıklar sebebidir. Yâni, mide ülseri, kalb damarı hastalıkları ve sindirim sistemi hastalıkları, hattâ kansere de sebebiyet verir.3 Stresten uzaklaşan; sefâhet, alkol ve uyuşturucu batağına saplanmaz. “Hakkıyla dosdoğru kılınan beş vakit namaz, streslerin, artan teknolojik baskıların en faydalı ilâcı”4 olur. İngiliz Tıp Kurumu, depresyon ve ona bağlı hastalıklardan korunmak için, “Bedenen ve zihnen faaliyetlerinizi sürdürün, ‘namazdan’ yararlanın”5 tavsiyesini yapar. Abdestle uzuvlar rahatlar; namazla tek bir noktaya teveccüh edilir, sıkıntılar “tekbir” ile geriye atılır ve “Rûh, kalb ve akıl büyük bir rahata”6 ve hürriyete kavuşur. Beyin en çok, 03.00-05.00 arası üretim yapar. (Zihnî çalışmaya zemin hazırlayan teheccüt ve sabah namazı) Namaz, farklı, yeni, berrak fikir ve duyguları yönlendirme imkânı sağlar.7 Yani, ufkunu genişleterek düşünce hürriyeti meydanlarında cevelân ettirir. Program ve zamanı kullanma san'atını öğreten namaz; birlik, kültür alış verişi, dayanışmayı (cemaatle namaz) da netice verir.
Namaz ile, acz, fakr ve kulluğunu ilân eden kul, hemcinslerine karşı kibirli davranamaz. Onlarla konuşurken, muhatap olurken, nezâket kaideleri içinde kalmak gerektiğinin dersini alır.
Namaz, sevgi kaynağıdır. Bir insan nasıl ki, büyüklerin istek ve emirlerini yerine getirmekle bir lezzet ve huzur duyar. Aynen öyle de, Kâinatın Sultanı olan Cenâb-ı Hakkın emirlerini yerine getirmekle aklî, vicdânî ve kalbî bir sevinç ve huzur duyar.
Namaz vicdânî bir vazife, bir teşekkürdür. Günde beş sefer, yapılan ikram ve ihsanlara teşekkür sunan bir insan, sair insanlardan gelen ikramlara karşı da teşekkür etmek gerektiğini vicdanına yerleştirir.
Namazını dosdoğru kılan insanlar, alkol, uyuşturucu, kumar, intihar gibi kötü yollara sapmazlar. Ve sâir insanları da rahatsız etmez, haklarına tecavüz etmezler. İş ve çevre şartları, çoğu zaman insanı yalnızlığa mahkûm edebiliyor. Dünya hâdiseleri, problemleri, sıkıntıları, yeni yeni gelişmeler, âdeta insanı yalnız yakalar ve bunaltır. Böyle bir vaziyette olan insan, hemcinsleriyle bir araya gelmeye, konuşmaya, kaynaşmaya, dertleşmeye, kültür alış verişinde bulunmaya, haber almaya, hâdiseleri değerlendir-meye muhtaçtır. Namaz veya toplu ibâdetler, farklı kültür âile ve çevrelerde yetişen insanları bir araya getirip, aynı gaye ve hedef etrafında motive eder, kaynaştırır. Aralarındaki koordinasyonu sağlar. Kültür alış verişlerine zemin hazırlar.
Dipnotlar: 1- Fâtiha, 5.; 2-Ankebût, 45.; 3-D. Haluk Nurbâki, Kur’ân-ı Kerim’den Âyetler ve İlmî Gerçekler, s. 153.; 4- Doç. Dr. Sefa Saygılı, Strese Son, s. 22.; 5- Çağımızın Büyük Sağlık Sorunu: Depresyon, İnk. Kitabevi, 1990, s. 135.; 6- Sözler, s. 27.; 7- Age, s. 215.
16.04.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|