AKP’nin verdiği son işaretler, maalesef endişelerimizi doğrular nitelikte. İktidar partisi, kapatılmaktan kurtulmak için “Atatürkçülük yarışı”na hız vermiş görünüyor.
Bunun en son örnekleri, hafta sonu yapılan Gençlik Kolları Olağan Kongresinde sergilendi.
Kongrede 10. Yıl Marşıyla “Atatürk’ün izindeyiz” şarkısının çalınması başlı başına enteresan.
O 10. Yıl Marşı ki, 28 Şubat’ın simgesi haline getirilmiş ve olur olmaz her yerde çalınır olması en başta AKP’liler tarafından eleştirilmişti.
Ancak gelinen noktada bakıyoruz; AKP kapatma dâvâsı sonrasında bu marşa adeta kendi marşı gibi sahiplenmenin sinyallerini veriyor.
Bu tuhaf manevra, “kapatılmaktan kurtulma” hesabıyla geliştirilen yeni stratejinin mi tezahürü; yoksa AKP için bazılarınca öteden beri yapılan “28 Şubat’ın ürünü” yorumunun teyidi mi?
Peki, 10. Yıl Marşına ve “Atatürk’ün izindeyiz” şarkılarına sarılmak AKP’yi kurtarabilir mi?
Öte yandan aynı kongrede Erdoğan’ın CHP’yi “Atatürk’ün arkasına saklanmak”la eleştirirken ve bu partinin Atatürk konusundaki “samimiyetsizliğini” anlatırken söyledikleri de ilginç.
Atatürk’ün ölümünden sonra para, devlet daireleri ve posta pullarındaki resimlerinin CHP tarafından kaldırıldığını hatırlatıp, “Bunu yapan bir parti olarak sizin Atatürkçülük iddiasında bulunmaya hakkınız yok” demeye getiriyor.
Ve aynı gün, Bayındırlık ve İskân Bakanı, şimdiye kadar her yerde defalarca söylediği sözleri bir kez daha tekrarlayarak, “en hakikî” Atatürkçülerin kendileri olduğunu yine ilân ediyor.
“Gerçek Atatürkçü biziz” diyen Bakan Özak, bunun kriterlerini de “liradaki altı sıfırı atmak; Ahmet Amcayı, Fatma Teyzeyi uçağa bindirmek ve yavrularımızın geleceğini sağlamak” gibi örneklerle açıklamaya çalışıyor. Ona göre gerçek Atatürkçülük bunlar ve benzeri hizmetler.
Bu işaretlere bakarak, önümüzdeki günlerde AKP cenahındaki Atatürkçülük vurgularının daha da artacağını tahmin etmek kehanet olmaz.
İşi, vaktiyle Erbakan’ın iki lâfından biri olarak diline pelesenk ettiği “Atatürk hayatta olsaydı partimize girerdi” noktasına kadar vardırırlar mı, bilmiyoruz. Gerçi şimdiye kadar bu konuda söyledikleri, Erbakan’dan daha ileri noktalarda...
Kimilerince Atatürk’e benzetilmekten duyduğu memnuniyeti hiç gizlemeyen AKP lideri 22 Temmuz seçimi öncesinde “Atatürk ilkelerini ayrıştıran değil, birleştiren, milletimizin bütün fertlerini kucaklayan bir mutabakat zemini haline getirmek için çalışıyoruz” dememiş miydi?
Ama buna rağmen, Atatürkçülüğü kendi tekelleri altında tutma ısrar ve inadından vazgeçmeyen çevrelerin kendisine bakışını değiştiremedi. Değiştirebilseydi partisine kapatma dâvâsı açılır ve kendisine siyaset yasağı istenir miydi?
Anlaşılan o ki, buna rağmen Erdoğan Atatürk ve Atatürkçülüğü sahiplenip bunları başkasına ve özellikle CHP’ye bırakmamakta son derece kararlı görünüyor. Böyle olunca, “Gayrimeşru muhabbetin neticesi, mahbubun gaddarane adavetidir” sözünde dile getirilen gerçeğin mâsadakı olmaktan kurtulması mümkün mü? Zor.
Korku ve zaaf göstermenin, karşıdan gelen baskı ve tazyiki daha da şiddetlendireceği prensibi de bu bağlamda asla gözden kaçırılmamalı.
Aynı şekilde, “Aç canavara karşı tahabbüb (sevgi), merhametini değil, iştihasını açar; hem de diş ve tırnağının kirasını ister” hakikati de.
Dolayısıyla, AKP Atatürkçülük adına kendisine karşı açılan kapatma dâvâsından kurtulmak için “daha fazla Atatürkçü görünme” sevdasından vazgeçmez; 10. Yıl Marşıyla “Atatürk’ün izindeyiz” şarkılarından medet umar ve “Gerçek Atatürkçü biziz” söylemlerine sarılarak paçayı kurtaracağı zehabına kapılırsa, şimdiye kadarki hatalarına daha vahim bir yenisini eklemiş olur.
Hem kapatılmaktan kurtulamaz, hem de onur ve itibarını ayaklar altında iyice çiğnetmiş olur.
Bizden bir defa daha uyarması...
16.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|