Daha fazla saymak mümkün olmakla beraber üç şıktan birini tercih edeceğimiz bir şeydir tarih. Tarih, ya tarih olarak yazılmıştır. Ya ideolojik taraflı yönlendirmeyle yazılmıştır ya da yanlış yazılmıştır.
Tarihin tarih olarak yazılması dışında, gölgesiyle birlikte (yorumlu) tarihin çok daha çeşitli yazıldığını görüyoruz.
Tarihin yazılmasının yanında öğretilmesi ve eğitim alanındaki tatbikatları da çok değişik ve başka başka olarak yapılıyor. Gölgeler dediğimiz, tarihlerin yorumunun söz konusu olduğu alan ise burada kendisini boy gösteriyor.
Sorsak ki tarihimiz bize doğru öğretiliyor mu? Bize kim cevap verecek? Kendilerinin anlamaları noktasından bile doğru tarihe ve yazılmasına talip olmayan, yüzünden okumayı adet edinmiş adı tarihçi olan kişiler mi?
İdeoloji ve devlet stratejilerinin buluştuğu kavşakta hiçbir zaman doğru ve gerçek tarihe yeşil ışık yakılamamıştır!...
Doğru öğretilmeyen tarihi misal verirsek. Sözlerimiz arıstakta kalmaz ümidindeyim. Aşağı yukarı 600-720 sene ayakta kalmış bir Osmanlı İmparatorluğu’nu biz görmezden gelerek karalarsak, yalan, yanlı, ideolojik, yanlış ve kasıtlı olarak inkâr edersek; doğrusu çok merak ediyorum: Cumhuriyeti, Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihini nereden alıp, nereye oturtacağız. Yedi yüz kusur senenin üstüne acaba bu seksen senelik tarih, uzay gemilerinden mi atıldı?
Efendim biz yeniyiz, yepyeni bir devlet kurduk. Herşeyi yıkarak yıkıntıların arasından millet ve devlet “yıkan-delen” gibi ortaya çıktık falan mı diyeceksiniz?
Merak ediyorum buyurun Osmanlıya ait kültür, yetişmiş insan, maddî zenginlikler, mimarî, san'at, sosyal ve içtimaî hayatın kuralları ve en önemlisi Osmanlı toprakları… Bunları daha çoğaltabiliriz. Çıkaralım bakalım bu değerleri, uzaydan gelen devlet nereye konacak. Buyurun siz yerleştirin halledin bu işi… Sonra elde ettiğiniz dokümanlarla sekseni çarpıp, herhalde devlet olma adına: “Yıkıntıcı” olacak sadece bir “sığıntıyı” elde ettiğinizi göreceksiniz.
Tarihi doğru öğrenmek herkesin hakkı olmalı.
Tarih yanlış yazılmışsa doğrusunu yazanlar çıkmalı.
Tarih, ders ve ibret, kıyas ve isbatın dışında hiçbir şekilde kullanılmamalı.
Tarihçi, tarihi yazanların da tarih aynasında gösterileceğini unutmamalı.
“Hakikî vukuatı kaydeden tarih; hakikate en doğru şahittir.” Bediüzzaman Said Nursî’nin sözünü de unutmamalı…
Doğru, hakikatlı gerçek tarihlere kavuşmak dileğiyle….
11.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|