Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 07 Nisan 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Nimetullah AKAY

İmtihan süresi dolunca



Nasip olan şeyin hiçbir şey önüne geçemez. Ama nasip olmayınca da hiçbir faninin çabası yeterli olamaz. O halde kısmetimize razı olmak zorundayız. Bizim için takdir olan rızkımızla yetinmek, az-çok demeden bize nasip olana kanaat getirmek zorundayız.

Nasibimizi değiştirebilecek tek bir güç vardır. O güç ve kudret isterse en güzel şeyleri bize nasip edebilir. O isterse bu fani hayatta ebedî saadete ulaşmanın yollarını bize gösterebilir. Ondan güzel şeylerin bize nasip olması için, insan gibi bir insan olabilmemiz için yalvarmak zorundayız. Sığınabileceğimiz tek merci Onun dergâhıdır.

Geçtiğimiz günlere kadar dünya hayatını devam ettiren, bizim gibi havayı teneffüs eden biri vardı. Onu son olarak bir TV programında izlemiştim. Ağır bir ameliyat geçirmişti bu kişi. O artık ölümün kendisine çok yakın olduğunu biliyor olmalıydı. Çünkü onunkisi gibi ağır bir ameliyat geçiren biri sadece üç buçuk ay yaşayabilmişti. O bunu çok iyi bilmekteydi.

Konuştuğu kişiye, ameliyattan üç buçuk ay sonra ölen kişiyi hatırlatıyordu. Adeta “Ben de her an ölebilirim” demek istiyordu. Bu kişinin ruh halini çok merak ettim doğrusu. Acaba yaklaşan ölüm için büyük bir hazırlığa başlamış mıydı? “Yakında öleceğim” diyerek dünya ve ahiret hayatının sahibi olan Rabb-i Rahime yönelebilmiş, büyük bir pişmanlıkla günahların affı için secdeye gidip, göz yaşlarıyla seccadeyi ıslatabilmiş miydi?.. Bilemiyorum doğrusu.

Biz olsaydık ne yapardık. Hastalığımızın bizi açık bir şekilde her gün biraz daha mezara yaklaştırdığını görsek nasıl bir ruh haliyle yaşadığımız günleri geçirmeye başlarız?.. O, kendisi gibi ameliyat olan birisinin üç buçuk ay sonra öldüğünü söyleyen kişi de, bu konuşmalardan birkaç gün sonra ölmüştü. Artık onun için dünya hayatı kapanmıştı. İmtihan defteri kapanmıştı bir kişi için daha...

Ona “Süreniz doldu imtihan kâğıdınızı veriniz” denilmişti. İmtihan kâğıdı şimdi değerlendirilmektedir. Yanlış cevaplandırılan soruları düzeltmenin imkânı bulunmamaktadır artık. Sonuçların açıklanacağı büyük günü bekleyecektir o da, tıpkı bu dünyadan göçmüş bütün insanlar gibi.

Yaş ilerleyince, vücut her gün biraz daha takattan düşünce, gözlerin feri gücünü kaybedince de ölümün yaklaştığı anlaşılır. İmtihan hızla devam etmektedir. Bazı insanlar bunun farkına varmakta ve son sür'at kâğıda yazdıkları yanlış cevapları düzeltmeye çalışmaktadır. Ama bu herkese nasip olmamaktadır.

İmtihanı umursamayanların sayısı da az değildir. Onlar tıpkı sınıfta kalmayı göze alan haşarı öğrenciler gibi ya boş imtihan kâğıdını görevlilere teslim etmekte veya kendileri de doğruluğundan emin olmadığı yanlış bilgilerle dolu kâğıdı imtihan salonundaki masanın üzerine bırakıp çıkmaktadırlar.

İmtihanı kazanmak için çalışanlar hastalıkta da sağlıkta da doğru cevaplı imtihan kâğıtlarını vermeyi tercih etmektedirler görevlilere. İmtihan salonundan çıkarken etrafa gülücükler dağıtmaktadırlar. Her hallerinden kendilerinden emin oldukları anlaşılmaktadır. Onlar gülmeyi hakketmişlerdir. Görevlerini yapmanın huzurunu yaşamak onların hakkı artık.

İmtihan salonundan çıkan tenbel öğrencilerin hali ise hiç iç açıcı değildir. Umursamaz bir şekilde imtihan kâğıtlarını görevlilerin bulunduğu masanın üzerine bıraktıktan sonra, hayatından bezmiş bir insanın tavrıyla kendini salondan dışarı atmaktadırlar. Yüzlerinde sıkılmışlığın kırmızı benekleri açık bir şekilde kendini belli etmektedir. Gülme ve gülümsemenin izi bile suratlarında görülmemektedir. Dışarı çıktıklarında etraftaki insanları bile fark etmemişcesine uzaklara bakmakla yetinmektedirler onlar...

“Geliyorum” diyen ölümü görmemek, sesini duymamak ne kadar acı?.. Gözlerin gerçeklere kapalı olması, kulakların ikaz edicileri duymaması ne kadar üzüntü verici?.. Evet, o insanın hayattayken son görüntüleri gözlerimin önünden gitmiyor. O şimdi kabirde dünya imtihanının ilk sonuçlarına göre karşılanmıştır bile. Ve bir gün dünya bizlere de “haydin dışarı” diyecektir. İmtihan kâğıdındaki yanlışları düzeltme imkânımız artık olmayacaktır...

07.04.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (01.04.2008) - Adil olmak veya olmamak

  (31.03.2008) - Yazmak veya yazamamak

  (25.03.2008) - Geçen onca yıllar

  (18.03.2008) - Sürekli mücadele

  (17.03.2008) - İnsanlık Muhammedî aydınlığa muhtaç

  (11.03.2008) - Husûmet askerleri

  (10.03.2008) - Sevgisizliği yaymanın vebali

  (04.03.2008) - Kim nereye gidecek?

  (03.03.2008) - Karanlıklara doğru yol alanlar

  (26.02.2008) - İslâm miskinliği kabul etmez

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri