Nasip olan şeyin hiçbir şey önüne geçemez. Ama nasip olmayınca da hiçbir faninin çabası yeterli olamaz. O halde kısmetimize razı olmak zorundayız. Bizim için takdir olan rızkımızla yetinmek, az-çok demeden bize nasip olana kanaat getirmek zorundayız.
Nasibimizi değiştirebilecek tek bir güç vardır. O güç ve kudret isterse en güzel şeyleri bize nasip edebilir. O isterse bu fani hayatta ebedî saadete ulaşmanın yollarını bize gösterebilir. Ondan güzel şeylerin bize nasip olması için, insan gibi bir insan olabilmemiz için yalvarmak zorundayız. Sığınabileceğimiz tek merci Onun dergâhıdır.
Geçtiğimiz günlere kadar dünya hayatını devam ettiren, bizim gibi havayı teneffüs eden biri vardı. Onu son olarak bir TV programında izlemiştim. Ağır bir ameliyat geçirmişti bu kişi. O artık ölümün kendisine çok yakın olduğunu biliyor olmalıydı. Çünkü onunkisi gibi ağır bir ameliyat geçiren biri sadece üç buçuk ay yaşayabilmişti. O bunu çok iyi bilmekteydi.
Konuştuğu kişiye, ameliyattan üç buçuk ay sonra ölen kişiyi hatırlatıyordu. Adeta “Ben de her an ölebilirim” demek istiyordu. Bu kişinin ruh halini çok merak ettim doğrusu. Acaba yaklaşan ölüm için büyük bir hazırlığa başlamış mıydı? “Yakında öleceğim” diyerek dünya ve ahiret hayatının sahibi olan Rabb-i Rahime yönelebilmiş, büyük bir pişmanlıkla günahların affı için secdeye gidip, göz yaşlarıyla seccadeyi ıslatabilmiş miydi?.. Bilemiyorum doğrusu.
Biz olsaydık ne yapardık. Hastalığımızın bizi açık bir şekilde her gün biraz daha mezara yaklaştırdığını görsek nasıl bir ruh haliyle yaşadığımız günleri geçirmeye başlarız?.. O, kendisi gibi ameliyat olan birisinin üç buçuk ay sonra öldüğünü söyleyen kişi de, bu konuşmalardan birkaç gün sonra ölmüştü. Artık onun için dünya hayatı kapanmıştı. İmtihan defteri kapanmıştı bir kişi için daha...
Ona “Süreniz doldu imtihan kâğıdınızı veriniz” denilmişti. İmtihan kâğıdı şimdi değerlendirilmektedir. Yanlış cevaplandırılan soruları düzeltmenin imkânı bulunmamaktadır artık. Sonuçların açıklanacağı büyük günü bekleyecektir o da, tıpkı bu dünyadan göçmüş bütün insanlar gibi.
Yaş ilerleyince, vücut her gün biraz daha takattan düşünce, gözlerin feri gücünü kaybedince de ölümün yaklaştığı anlaşılır. İmtihan hızla devam etmektedir. Bazı insanlar bunun farkına varmakta ve son sür'at kâğıda yazdıkları yanlış cevapları düzeltmeye çalışmaktadır. Ama bu herkese nasip olmamaktadır.
İmtihanı umursamayanların sayısı da az değildir. Onlar tıpkı sınıfta kalmayı göze alan haşarı öğrenciler gibi ya boş imtihan kâğıdını görevlilere teslim etmekte veya kendileri de doğruluğundan emin olmadığı yanlış bilgilerle dolu kâğıdı imtihan salonundaki masanın üzerine bırakıp çıkmaktadırlar.
İmtihanı kazanmak için çalışanlar hastalıkta da sağlıkta da doğru cevaplı imtihan kâğıtlarını vermeyi tercih etmektedirler görevlilere. İmtihan salonundan çıkarken etrafa gülücükler dağıtmaktadırlar. Her hallerinden kendilerinden emin oldukları anlaşılmaktadır. Onlar gülmeyi hakketmişlerdir. Görevlerini yapmanın huzurunu yaşamak onların hakkı artık.
İmtihan salonundan çıkan tenbel öğrencilerin hali ise hiç iç açıcı değildir. Umursamaz bir şekilde imtihan kâğıtlarını görevlilerin bulunduğu masanın üzerine bıraktıktan sonra, hayatından bezmiş bir insanın tavrıyla kendini salondan dışarı atmaktadırlar. Yüzlerinde sıkılmışlığın kırmızı benekleri açık bir şekilde kendini belli etmektedir. Gülme ve gülümsemenin izi bile suratlarında görülmemektedir. Dışarı çıktıklarında etraftaki insanları bile fark etmemişcesine uzaklara bakmakla yetinmektedirler onlar...
“Geliyorum” diyen ölümü görmemek, sesini duymamak ne kadar acı?.. Gözlerin gerçeklere kapalı olması, kulakların ikaz edicileri duymaması ne kadar üzüntü verici?.. Evet, o insanın hayattayken son görüntüleri gözlerimin önünden gitmiyor. O şimdi kabirde dünya imtihanının ilk sonuçlarına göre karşılanmıştır bile. Ve bir gün dünya bizlere de “haydin dışarı” diyecektir. İmtihan kâğıdındaki yanlışları düzeltme imkânımız artık olmayacaktır...
07.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|