11 Eylül 2001 olaylarının ardından Amerika’daki Demokrat Parti başkan adaylarından Lyndon LaRouche, Amerika’yı şaşırtan güçlerin yine Amerika’nın içinde Amerikan devletine dadanan fesat şebekeleri olduğunu ifşa etmişti.
Saldırıdan hemen sonra, “Fâiller, ABD içindeki güçlerdir” değerlendirmesinde bulunan LaRouche, Tora Bora dağlarındaki Bin Laden’in tam bir Amerikan hava kuvvetleri darbesi olan böyle bir olayı yapamayacağını belirtmişti.
“Bu bir makyaj operasyonudur ve tam da uluslararası malî ve parasal çöküşün yaşandığı dönemde yapılmıştır” diyen LaRouche, “Başka ülke insanları kullanılmış olabilir. Fakat bunu yapanlar, ABD içindeki güçlerdir. Hedef, ABD’yi bir savaşa sürüklemektir” demişti. Bu bakımdan Bush’un son NATO zirvesinde, Avrupalı müttefiklerine, “Afganistan’a asker göndermezseniz yine 11 Eylül olayları olur!” diye gözdağı verip âdeta şantaj yapması, 11 Eylül’ü kimlerin tezgâhladığı konusunda dikkat çekici…
Neticede, Yahudi lobisinin oluşturduğu “11 Eylül konsepti” çöktü. ABD’nin Afganistan ve ardından Irak’ı işgal ve saldırısının hiçbir hukukî temelinin olmadığı ve gerekçelerinin bizzat Amerikan Dışişleri Bakanı Colin Powell’un itirafıyla “fos” çıkması üzerine AB ile arası açıldı. Avrupa kamuoyu, Amerikan halkı gibi, uydurulan yalanlarla küresel hegemonya ve çıkar uğruna “demokrasi ve özgürlükler” paravanındaki işgal ve soykırıma tepki gösterdi.
ABD’nin “büyük Ortadoğu projesi”yle İslâm ülkeleri ve mazlum milletleri istilâyla ufaltma komplosuna karşı, yalnız İslâm âleminin değil, bütün dünyanın nefretini çekti…
* * *
İşgalinin beşinci yılında yüzbinlerce işgalci askere rağmen Irak’ta ve Afganistan’da iflâs eden ABD, beynelmilel “meşruiyet” için “transatlantik diyalog”la AB’nin desteğinin peşine düştü. Örtülü baskı uyguladı…
Bunun içindir İngiltere’de Tony Blair’in Başbakan olması sağlandı. Fransa’da, ABD’nin Ortadoğu’daki emr-i vakilerine direnen Cumhurbaşkanı Jacgues Cihac’ın yerine, daha İçişleri Bakanı iken Müslüman göçmenlere “ayak takımı” diyerek kışkırtan “Bush’un hayranı” Selânikli Yahudi ve “AB içinde ABD’nin truva atı”, “Amerikalı Sarko” olarak bilinen Nikolas Sarkozy’e seçim kazandırıldı.
ABD’nin emperyal dış politikasını eleştiren İspanya Başbakanı Jose Maria Anzar’a seçim kaybettirdi. AB’nin öncü ülkesi Almanya’da, “İslâmı ve Müslümanları düşman” gören Bush yönetiminin “tehdit algılaması”na itiraz eden Gerard Shröder’e karşı “Amerikan yanlısı” Angela Merkel başbakan edildi.
Keza mâlum menhus karikatürleri himâye eden ve ABD’nin menfaatlerini önceleyen Anders Fogh Rasmussen bir defa daha seçtirildi. ABD, İngiltere ve İsrail’le birlikte AB’yi egemenlik ve küresel çıkar politikalarına teşne hale getirme ameliyesini sürdürdü…
“AB içindeki ABD’ciler”, AB’nin demokrasi ve özgürlük değerlerine aykırı Amerikan zulüm ve katliâmına destek çıkmakla kalmadılar; Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıktılar. Sarkozy’in İsrail’in ortaklığıyla “Akdeniz işbirliği” icâdıyla AB müzâkere sürecindeki Türkiye’ye “tam üyelik” yerine “imtiyazlı ortaklık” saptırması teklifi gibi.
Kısacası AB âdeta rayından çıkarıldı. Neoconların temsil ettiği küresel güç ve Macar Yahudisi Amerikalı dolar spekülatörü George Soros’un başını çektiği uluslar arası sermaye ve medya mârifetiyle, sadece Avrupa’daki hükûmetler değil, AB kurumları ve karar mekanizmaları da yönlendirilip şaşırtıldı.
* * *
Türkiye’yi AB’den koparıp ABD’nin küresel ve bölgesel politikalarına “mecbur” edip çıkar savaşı “ortaklığı”na itme oyunu devam ediyor. Ve ABD’nin onayıyla PKK’nin bir Avrupa bankasındaki bloke edilen malî kaynağının serbest bırakılması, “AB içindeki ABD”nin Türkiye’ye kastını bir defa daha deşifre ediyor.
Gerçi bunun sinyalleri çoktan verilmişti. Ne var ki hep Amerikan politikalarına odaklanan AKP hükûmeti, adım adım gelen bu çarpıtmaya lâkayd kaldı. Ankara, sözkonusu başvuruya karşı Türkiye’nin haklı olduğunu anlatamadı.
Gelinen noktada Ankara’nın bu “şaşırtma”nın kabul edilmemesi için ciddiyetle çalışması icâb ediyor. Hükûmetin, Adalet, İçişleri, Dışişleri Bakanlıklarının koordinesiyle üye ülkeler nezdinde AB Konseyi’nin Adalet Divanı’nın sözkonusu “kararı”nın düzeltmesi için diplomatik çabayı göstermesi gerekiyor.
Zira Konsey’in “onayı”yla, PKK terör örgütü Avrupa’da bir “bağımsızlık” hareketi olarak kalacak, üstelik AB fonlarından yararlanacak. Ve Pentagon’da hazırlanan “BOP haritaları”yla Irak, Suriye ve Lübnan’ın yanı sıra Türkiye’nin de “federatif sistem istemi”yle etnik ayırım üzerine bölünüp parçalanması plânına “siyasî çözüm” denilecek!
Bundan daha vâhimi olur mu?
07.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|