Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 07 Nisan 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Dizi Yazı

Mustafa GÖKMEN

Eşit şartlarda rekabete hazırız

Neden bereketli toprakların fakir bekçileriyiz?

Türkiye-Avrupa Birliği (AB) müzakere süreci ilerlerken, müzakerelerin en önemli maddelerinden birisi de şüphesiz tarım başlığı olacak. Çalışmamızın dosya başlığını da, “Avrupa Birliği Sürecinin Türkiye Tarımına Etkileri ve Gelecekteki Fırsatlar ve Riskler” olarak belirledik. Bu konudaki Türkiye Ziraatçiler Derneği, Türkiye Ziraat Odaları Birlikleri Başkanlarının görüşlerini sizlere aktaracağız.

Nüfusumuzun yaklaşık yüzde 30’u tarım kesiminde çalışıyor. Bu gerçek AB’nin ortaya koyduğu ekonomik kriterlere ters. AB’ye göre Türkiye tarımda çalışan nüfus oranını en azından yüzde 10 seviyelerine düşürmeli. Meseleye AB’nin bakışı bu yönde iken, Türkiye’nin gerçekleri ise buna müsait değil.

Tarım sektöründe AB’ye uyum yolunda “mevzuat uyumuna” ağırlık veren Türkiye, uzun vadeli yumuşak bir geçişten yana gözüküyor. Çünkü, zaten işsizliğin rekor seviyelerde seyrettiği bir ortamda tarımdan diğer sektörlere kaydırılacak iş gücüne istihdam sahası oluşturmak Türkiye’nin mevcut ekonomik gerçeklerine uygun gelmiyor. Bütün bunlara ilâve olarak tarımda uzun yılların birikimi olan bir dizi sıkıntı da devam ediyor. Özellikle planlı bir üretimin olmaması Türk tarımının adeta büyük bir kamburu gibi orta yerde duruyor.

Ortaklarını çiftçilerin oluşturduğu tarım satış kooperatifleri birlikleri, uzun yıllar iktidarların birer arpalık olarak kullandığı çiftçi örgütleri. Yılların birikimi olan sorunlar birliklerin yakasını bir türlü bırakmamış. Bir kısmı biraz küçülerek, bir kısmı da ellerinde bulunan gayri menkullerini değerlendirerek ayakta kalma mücadelesi veriyor.

Hollanda bizim Konya kadar yüzölçümüne sahip bir ülke olmasına rağmen Avrupa’nın bir numaralı tarım ülkesi. Yine topraklarının çoğu çölde yer alan İsrail’in tarımda geldiği ilerleme ve kalkınma göz kamaştırıcı. Türkiye’nin İsrail tarafından üretilen kaliteli domates tohumlarına her yıl milyonlarca dolar para ödediğini duymayanımız var mı?

Türk çiftçisinin bir kamyon domates satarak, yarım kilo domates tohumu alamadığını, seracılığın, merkezi Antalya’da domates tohumlarının kuyumcu terazilerinde tartıldığını biliyor muydunuz?

Anadolu Ajansı 21.02.2008 tarihinde basın kuruluşlarına şu ibretlik haberi geçti: “Antalya’nın Demre ilçesinde bin dekar alanda kokteyl domates üretiliyor. Bu domateslerin tohumu taneyle satılıyor. Bu tür domatesin bir tek tohumu üreticiye 1,2 avroya mal oluyor.” Türkiye’de toprak var, su var, yetişmiş insan gücü var, iklim şartları son derece elverişli, ama neden tohum için bu kadar parayı dışarıya ödüyoruz?

Ziraat mühendislerinin işsizlikten yakındığı, ama dışarıdan milyonlarca dolar ödeyerek tohum ithal eden bir başka ülke var mıdır, bilemiyorum.

“Neden Türkiye zengin toprakların fakir bekçisi olsun?” demekten insan kendini alamıyor. Bizi bu çalışmaya iten ana nokta işte bu.

Bu dosya kapsamında, tarım kesimini temsil eden en çok üyeye sahip sivil toplum kuruluşlarına ve çok ortaklı tarım satış kooperatifi birliklerine ulaşmaya çalıştık. Türkiye Ziraat Odaları Birliği, Türkiye Ziraatçiler Derneği milyonlarca çiftçi kitlesine hitap eden meslek kuruluşları. Pankobirlik, Çukobirlik, Antbirlik, Marmarabirlik ve Kozabirlik gibi kuruluşların genel müdürlerinin tarımın AB’ye uyumu ile ilgili görüşlerini de bu dosyada okuyacaksınız.

Daha sonra sıra ile “zeytin,” “pamuk,” “şeker pancarı” “ipek böcekçiliği” “gübre” gibi stratejik tarım sanayii ürünlerini incelediğimiz dosyalarımızla çalışmalarımız devam edecek.

Gayret bizden, tevfik Allah'tan...

Türkiye tarımının Avrupa Birliği’ne uyumu konusunda yönelttiğimiz soruları cevaplayan Çukobirlik, Antbirlik, Pankobirlik, Kozabirlik ve Marmarabirlik Genel Müdürleri, tarımın AB’ye uyumunda yaşanan sıkıntıların aşılacağından emin. Çukobirlik Genel Müdürü Fevzi Kılıç, tarımda AB’ye uyum çalışmalarını “akılların uyumu” olarak değerlendirirken, ANTBİRLİK Genel Müdür vekili İsmail İltar, “AB yine bize kotalar koymaya devam ederse AB’ye girip girmemenin tarım açısından bir anlamı yok. Ama ben AB pazarına meselâ bir İspanya gibi eşit şartlarda girebileceksem bu Türkiye’nin menfaatine olacaktır” görüşünü dile getirdi. PANKOBİRLİK Genel Müdürü Yrd. Doç. Dr. Mikdat Çakır da, “Bizim AB’ye illa girelim diye bir kompleksimiz de yoktur. Aynı zamanda girmeme tercihimizde yoktur” dedi. Çakır, üye oldukları Uluslararası Avrupa Pancar Ekicileri Konfederasyonunun tüm komisyonlarında asil üyelikleri bulunduğunu belirterek, “Kısaca, karar mekanizmalarında söz ve oy hakkımız vardır” diye konuştu. Kozabirlik Genel Müdürü Ayhan Karagözoğlu, ise Türkiye’nin tarımda her an müzakerelere başlayabileceğini ancak belirli sıkıntıların bulunduğunu belirterek, “Türkiye’de köylü ile çiftçi ayrılacak. Biz şu anda köylüye de çiftçi diyoruz” dedi. Marmarabirlik Genel Müdürü İsmail Muzaffer Eren, Amerika ve Avrupa’nın sanayi tarım ürünlerini ucuza satarak, “üretimi bırak benden al” politikasıyla Türkiye’yi “oyuna getirdiği”ne dikkat çekerek yetkilileri uyarıyor.

AB çalışmaları akılların uyumu

Çukobirlik Genel Müdürü Fevzi Kılıç, birliğin AB uyum çalışmalarına bakışını şöyle özetledi: “Şimdi ben bu çalışmaları Avrupa’ya uyum olarak görmüyorum. Akılların uyumu olarak görüyorum. Hangi konuda olursa olsun akılların uyumu.” AB’nin çağdaş muasır medeniyet seviyesinde, ekonomik refahı yakalamış bir birliktelik olduğuna dikkat çeken Kılıç şöyle devam etti: “Yüzde 70-80’i üniversite mezunu olmuş öyle bir toplum. Bunlar bizden ileri. Bunların özellikle uyguladığı tarım teknolojisinden tutun kooperatifleşme, bankacılık ve diğer tüm sektörlerde özellikle tarım sigortacılığı noktasında tamamında o stardartlara erişmek lâzım. Adamların tarım politikalarına bakın. Gropama bizim 34 milyon dolara hissemizi aldı, Başak Sigorta’daki hissemizi. Başak Sigorta’nın tamamını aldı. Bunu alan bir tarım kuruluşu olan tarım kooperatifleri birliğinin sigorta şirketi. 22 ülkede böyle tarım sigortası ile ilgili sigorta şirketlerini topluyor. Sen hizmet vermiyorsun, becerememişsin, ama adamlar bu işi beceriyor. Yeniden yapılandılar işe koyuldular. Bunun için şöyle bir söz söylemek istiyorum. AB için değil, tüm Türkiye’nin geleceği için insanlarımızın refahı için, sen fezaya çıkmayı hedefle. Mutlaka yükselirsin. Kendi insanın için yap. Her şeyi samimi ve düzgün yap. Enerjini insanın mutluluğu için sonuna kadar samimi harca. O zaman AB’ye de gerek kalmaz zaten. Ben buna da inanmıyorum. Onun için hükümet de zaten bu görüşte. Benim gördüğüm kadarıyla. Kesinlikle kendi insanın için lâzım olanı yap. Kimseye yaranmana gerek yok. İşte Japonya kimin için yaptı. Kendi insanı için yaptı. Bugün dünyada hükümrandır.”

Eşit şartlarda, AB ile yarışa varız

ANTBİRLİK Genel Müdür vekili İsmail İltar, “Birlik olarak siz AB sürecine nasıl bakıyorsunuz?” sorumuza şu şekilde cevap verdi:”Avrupa Birliği konusu çok iyi bildiğimiz bir konu değil. Ama DGS gibi sistemler eğer AB’nin isteği ise bu Türkiye’de tarımsal üretim için iyi bir uygulama değil. Bu sistemle Türkiye’de bu işin yürümesi daha da kötüye gider. Nihayetinde AB bize pazarı açacaksa sıkıntılar belki kalkar. Ama AB yine bize kotalar koymaya devam ederse AB’ye girip girmemenin tarım açısından bir anlamı yok. Ama ben AB pazarına meselâ bir İspanya gibi eşit şartlarda girebileceksem bu Türkiye’nin menfaatine olacaktır. Biz Türkiye olarak aynı şartlarda aynı eşitlikte ve teşviklerle AB içinde yer alacaksak, o zaman biz Avrupa pazarında biz onlardan çok çok daha başarılı oluruz. Çünkü biz bu işleri onlardan daha iyi biliyoruz. Daha iyi üretiriz, daha iyi yaparız. Ama bize “‘şunu satarsın, şunu satamazsın’ şeklinde kota koyduğu zaman olmaz. Meselâ ben geçenlerde bir toplantıda bulundum. Dediler ki, ‘AB Türkiye’de ne kadar zeytin ağacı var onların istatistikini yapacak. Bundan sonra birliğe girdiğimiz zaman dikilen ağaçlara sınırlama getirecek.’ Eğer AB böyle uygulamalara giderse daha büyük sıkıntılar doğurur. Ama bize kota koymaz da koysa bile kendi içindeki ülkelerin çiftçileri ile aynı muameleye tabi tutarsa bir sıkıntı olmaz. Eğer ayrımcılık yapılırsa bizim Türkiye çiftçisi olarak AB’de bir şey yapma şansımız olmaz. Bugün bir Yunanistan bir İtalya ve Bir İspanya ile eşit şartlarda AB’de olursam ben yüzde yüz başarılı olurum. Ama eşit şartlarda olmazsam. Pazarda ‘şunu satarsın, şunu satamazsın’ gibi yaptırımlara maruz kalırsam sıkıntım olur.”

Karar mekanizmalarında söz ve oy hakkımız var

PANKOBİRLİK Genel Müdür Yrd. Doç. Dr. Mikdat Çakır, Pankobirlik, sadece Türkiye değil, dünyada kendi işleviyle ilgili tüm kurum ve kuruluşlara da üyedir. Bunlar arasında en çok faydalandığımız ve önemsediğimiz; Uluslararası Avrupa Pancar Ekicileri Konfederasyonu (CİBE) bulunmaktadır. Bu kuruluşa Avrupa Birliği dışında olan ülkeden üye olan tek kuruluş Pankobirlik’tir” dedi. Yeni Asya’nın sorularını cevaplayan Mikdat Çakır, AB ve tarım konusunda şunları söyledi: “Bizim AB’ye illa girelim diye bir kompleksimiz de yoktur. Aynı zamanda girmeme tercihimiz de yoktur. Birinci sınıf iş yapanların saf veya yandaş aramak gibi korkuları olmaz. Sadece sosyal ve ekonomik menfaat prensibine uyup uymadığına bakılarak da karar verilebilir. Üyesi olduğumuz Uluslararası Avrupa Pancar Ekicileri Konfederasyonunun tüm komisyonlarında asil üyeliklerimiz vardır. Yönetim kurulu başkanımız ise bu konfederasyonda yönetim kurulu üyesidir. Kısaca, karar mekanizmalarında söz ve oy hakkımız vardır. Nitekim konfederasyon 2007 yılı kongresini Pankobirlik, Konya Pancar Kooperatifi ve Konya Şeker Fabrikasının ev sahipliğinde Konya’da yaptı.” Mikdat Çakır, “AB’ye hazır mısınız?” sorumuz üzerine ise şunları kaydetti: “Birilerine para vererek lobicilik adına asla hiçbir kuruluş veya şahsı bu güne kadar Türkiye’ye getirmedik, getirmeyiz. Biz bu organizasyonları üstlenirken; ‘Ne olur Türkiye’ye gelin, biz kendimizi size tanıtacağız, sizi ağırlayacağız!’ demiyoruz. Bu organizasyonlara katılanlar uçak, otel, yemek masraflarını karşılayarak Türkiye’de bizim organize ettiğimiz toplantıya geliyorlar. Niye? Biz faal ve global arenanın çağdaş kooperatifiyiz de ondan. Hiç kimse, kimseye hatır için gelmiyor. Bunu niye söylüyorum? AB ile ilgili kompleksimiz yok cümlesinin cevabı olsun diye söylüyorum. Siz bir şey iseniz. Herkes bir şeydir. Siz bir şey değilseniz, herkes her şeydir. Ama siz herkese katkı vererek kendinizi temsil etme gücünde iseniz, yani; kazandırmadan kazanmaya çalışmıyorsanız, rekabet edebilecek bir güçle herkesin karşısına çıkabiliyorsanız siz de bir şey olursunuz. Pankobirlik, bu yönüyle hem Türkiye’de, hem Avrupa’da, hem de Dünya’da bir şeydir. Bu da uluslar arası sivil teşekküllerde yönetim kurulu üyelikleri, faal oy kullanma yetkisini ele alması, o kuruluşları Türkiye’ye davet edebilme, uluslararası kongre organizasyonu çerçevesinde Türkiye’de ağırlama ve gelen ülkelerin insanlarını geri gönderme becerisine sahip olmasıyla ifadesini bulur.”

Köylü ile çiftçi ayrılacak

Kozabirlik Genel Müdürü Ayhan Karagözoğlu, ise Avrupa Birliği ve tarım konusunda yönelttiğimiz bir soruya şöyle cevap verdi: “Tarım sektörü ihmal edilmiş bir sektördür. Ancak müzakerelerin başlamasıyla birlikte tarım mevzuatının AB’ye uyum çalışmaları yapılmaya başlandı. Yaklaşık 80 bin sayfayı bulan mevzuat uyumu gerçekleştirildi. Ben bir komisyonda bizzat bulundum. Bizim müktesebat AB müktesebatına uyumlu hale getirildi. Aslında tarım müzakereleri şu anda başlasa başlayabilir durumda. Ancak belirli sıkıntılarımız var. AB diyor ki: ‘Benim birlik ülkelerinde tarımda çalışan nüfus oranı ortalama yüzde 7 seviyelerinde. Türkiye’de bu oran yüzde 45’lerde iken son yıllarda yapılan çalışmalarla yüzde 30 civarlarına indi. Bu durum ülke açısından sorun, çünkü tarımda çalışmayı bırakıp şehirlere gelen insanlara iş sağlamak durumundayız. Değişimin sancılarından birisi bu. Yani tarımı bırakan insanlara alternatif iş imkânları oluşturmamız gerekiyor. Tarım ile yapılan önemli bir düzenleme bildiğim kadarıyla miras hukukunu değiştiriyor. Yani Türkiye’de köylü ile çiftçi ayrılacak. Biz şu anda köylüye de çiftçi diyoruz. Çiftçi farklı bir şey bunu ticarî anlamda üreten, satan işletme sahibi vergisini ödeyen kimseler. Yani küçük bile olsa küçük bir işletmedir. Yani son alınan kararlara baktığınız zaman köylü ile çiftçi arasındaki farkın ortaya koyulmaya çalışıldığı görülüyor. Arazilerin parçalanmasını önlenmeye yönelik çalışmalar zaten yapmamız gereken çalışmalar. Olaya bir de şöyle farklı boyuttan baktığınızda dünyada altı tane genel iklim çeşidi var. Bunların dört tanesi Anadolu topraklarında kesişiyor. Bundan dolayı Türkiye’deki Anadolu’daki bitki çeşitliliği Avrupa’nın tamamından kat kat daha fazla. Türkiye doğru bir tarım politikasıyla dünyanın önemli tarım ülkesi haline gelir. Türkiye de İsrail gibi bir tarım politikası ortaya konulsa Türkiye ile bir çok devlet bu konuda rekabet edemez duruma gelir. Tabiî ki İsrail’in sermaye birikimini de göz önünde bulundurmak zorundayız, ama coğrafî şartlar Türkiye’nin lehindedir. Yani o konulara girmiyorum. Bizim topraklarımızı İsraillilerin yönettiklerini farz edelim Anadolu topraklarından tüm dünya beslenir. Bizim böyle bir zenginliğimiz var.”

ABD ve Avrupa’nın ucuz

ürün oyununa gelmeyelim

Birliklerin AB’ye uyumu konusunda yönelttiğimiz sorumuzu cevaplayan Marmarabirlik Genel Müdürü İsmail Muzaffer Eren, Amerika ve Avrupa’nın sanayi tarım ürünlerini ucuza satarak, “Üretimi bırak, benden al” politikasıyla Türkiye’yi “oyuna getirdiğini” söyledi. Avrupa Birliği meselesi gündeme geldiğinde kendisinin TARİŞ’te Genel Müdür olarak görev yaptığını ifade eden Eren, burada o yıllarda şahit olduğu bir anısını şöyle anlattı: “Kooperatiflerin yeniden yapılanması ile ilgili bir toplantıya katıldık. Kâmuran İnan da o toplantıdaydı. Orada ben dedim ki ‘Pamukta rekabet edebilmemiz için teşvik şart.’ Oradaki Amerikalı ‘bugün teşviki konuşma’ dedi. ‘Ama siz Amerika ve Avrupa çiftçisine bunu yapıyorsunuz teşviki veriyorsunuz’ dedim. O zaman Amerika ve Avrupa’da kilo başına 1 dolar teşvik veriliyordu. Avrupa Birliği’nin bize yapacağı tarımda nedir derseniz. Görüyorsunuz. O zaman 800 bin ton pamuk üretiyorduk. Bin 100 ton tüketiyorduk. 300 bin ton dışarıdan ithalat yapıyorduk. Şimdi Türkiye’nin pamuk üretimi 500 bin tonlara düştü. Amerika ve Avrupa oralara gittiğiniz zaman pamukla ilgili olarak en ucuz GSM kredileri var (yüzde 2-3) onlarla pamuk vereceğiz diyorlar ve anında veriyorlar. Ama başka bir devlet gittiği zaman ‘geç sıraya kotan var’ diyorlar. Ne zaman Türkiye’yi pamuk üretiminde 200 bin tona düşürecekler o zaman diyecekler ki: “Geçin sıraya. Kotanız var. Sıranızı bekleyin” diyecekler. Yani bizi oyuna getiriyorlar. Teşviklerin sağlanması ve devam ettirilmesi ve çok iyi ayarlanması lâzım.”

—Devam edecek—

Mustafa GÖKMEN

07.04.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Dizi Yazı

  (04.04.2008) - Hacı ve Mehmi'ye dayanan akrabalar

  (03.04.2008) - Nursî hanedanının âlim bir şahsiyeti

  (02.04.2008) - Nursî hanedanının medar-ı iftiharı: Bediüzzaman Said Nursî

  (01.04.2008) - AB süreci, Asya için de büyük fırsat

  (30.03.2008) - ‘Nurs, Risâle-i Nur’la iftihar kazanacak’

  (29.03.2008) - Dünya bir yana, Türkiye bir yana

  (28.03.2008) - Seyyidler sülâlesinden bir hanedan

  (27.03.2008) - Kosovalılar son yıllarda İslâma sarıldı

  (26.03.2008) - Bağımsız ve hür olmak çok güzel

  (24.02.2008) - Trafik Tahran’ın da derdi

 

 Son Dakika Haberleri