Atomun çekirdeği ile elektron arasındaki boşluk, dünya ile güneş arasındaki boşluk, yıldızlar ve galaksiler arasındaki boşluk…
Nefes alıp vermede boşluk, eklemler arasındaki boşluk, hücreler arasındaki boşluk, beynin kafatasındaki boşluk, parmaklar arasındaki boşluk…
Yerle gök arasındaki boşluk, adımlar arasındaki boşluk, harfler arasındaki boşluk… Kederle kemal arasındaki boşluk, ümitle ümitsizlik arasındaki boşluk, gülmekle ağlamak arasındaki boşluk, ilimle cehalet arasındaki boşluk… Ömürle ölüm arasındaki boşluk… İki dalga arasındaki boşluk, demircinin çekiçleri arasındaki boşluk, notalar arasındaki boşluk…
Mevcudât boşlukta mı yüzüyor, mevcudâta anlam katan boşluklar mı? Sorular boşlukları doldurmak için mi sorulur, sorgu; içine düştüğümüz derin boşluktan çıkabilme çabası mı?
Kalp öyle boş ki, içine kaç kâinat girse dolmuyor… Kâbe’nin içi boş, kâinatın kalbi boşlukta dönüyor… Zere; boşluk âlemde yüzen dev bir varlık… Kâinat; zerreler kalemiyle yazılmış büyük bir kitap…
Çiçek o kitapta bir harf, yıldız diğer bir harf… Bulut, yağmur, rüzgâr, ağaç, kuş diğer harfler… Harfler arasındaki boşluklar anlam bütünlüğünü yakalamak için, anlamsızlık boşluğunda boğulmak için değil…
Bütün harfler “elif”tendir, bütün harfler “elif”i okumak içindir… Harfler bitişik olsaydı okumak mümkün olur muydu hikmet-i kâinatı?
Boşluk, boşu boşuna “boşluk” değil, anlam doluluğunu belirginleştirmek için… O anlamı yakalamayanlar için her şey boşluğa yuvarlanmış, hiçlikte boğulmuştur…
Zihnini ıvır zıvırla dolduranlar, kalbini çer çöple kaplayanlar, duygularını değersiz şeylerle perişan edenler boşluğun derin çukuruna dalmış, kendinde kaybolmuştur… Ruhuna dönen, kalbine bakan, aklını kullanan, sırrını soranların gayret ipine tutunarak yokluğun boşluğundan çıkabilirler…
Arayanların bulamadığı, bulanların arayanlar olduğu boşluk; herkesin yüreğinin tam ortasında duruyor… Ne mal, ne evlat, ne devlet, ne şöhret doldurabiliyor bu boşluğu… Küçük kederler, küçük sevinçler birer avuntu; asıl olan yüreğinin tam ortasını bulabilmek ve doldurabilmek…
Zamanı boş geçirmek, kapladığı mekânın hakkını verememek ne büyük bir boşluk… Hoşluk; harfleri yakınlaştırıp mânâyı yakalamak, hayatı o anlam ile tamamlamak… O zaman ölümün de anlamı var, yeniden dirilmenin de…
Boşluk; boş gözlerin göremeyeceği kadar derin… O ancak boş bir kalb, safi bir zihin, temiz bir şuur ile anlaşılır… Boşa bakmamak; anlama doğru atılmış bir adım, adımlar arası sıklaştırılır da boşluklar doldurulursa “anlam” menzili uzak olmadığı görülür…
Bu yazı bir adım attırmışsa “anlam”a, bir boşluğu doldurmuştur; kâğıdın, mürekkebin, zamanın, zihnin… Helâllik istemek hakkımızdır.
01.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|