Ne olup bitiyorsa, hepsi gün içindedir. “Geldi-gitti, oldu-bitti” derken, gün bitiveriyor. Gün gün tükeniyor ömür. Ömür, içinde günleri; gün, içinde ömrü taşıyor.
Ancak geçen günden ziyade, gün içinde geçenler belirliyor hayatı.
Günün sonunda, yaşananlara, ‘ohh bee!’ diyememek ne büyük bir kayıp.
Acılar, sızılar, kederler, göz yaşları, hasılı; insanın aciz olduğunu haykıran tarafı ile; sevinci, neşesi, heyecanı, tadı, tuzu, lezzeti hayatın hepsi bir günün içinde defalarca uğrar insana. Bazen keder daha kalıcı oluyor, bazen de neşe. Ama hepsi de geliyor ve gidiyor.
Dün gülenler, bu gün ağlamada; dün ağlayanlar bu gün gülmede.
Bir güldüklerimizden bir de ağladıklarımızdan imtihandayız.
YÜZ HATLARIMIZ YAŞADIKLARIMIZIN İZLERİDİR
Ne çok şey sığıyor, güne. Bazen güne gün eklenir adeta, kederdir yaşanan ve geçmek bilmez zaman, uzar gider.
Neşe, sevinç zamanı da kısacıktır. Hemen gelir ve gider. Neşe de keder de, üzerinde ‘kişiye özeldir’ notuyla insana misafir. İncitmemeli onları.
Yaşanan duygu ne olursa olsun, hepsi bir iz bırakır insana.
Ve ömrün sonunda beliren çizgiler bu yaşananların izleridir.
GÜNE UYANMAYIZ, UYANDIRILIRIZ
İnsan o kadar aciz ki, uyanırken göz kapaklarını bile açamıyor ya da kapatırken istediği için kapanıyor değiller.
Hatta insan bazen ne çok istediği halde uyanamıyor, göz kapaklarına söz geçiremiyor; bazen de ne çok uyumak istediği halde bir türlü uyuyamıyor insan. da uyumak da, insanın iradesinin dışındadır.
Rahatla uyuyabilmenin, rahatla uyanabilmenin şükrü eda edilmelidir.
Göz kapaklarımızı biz açmak istediğimiz için açmayız.
Her gün, yeni bir gün içinde, bir ömür verilir insana.
Her gün doğarız ve her gün ölürüz.
İSTEDİĞİMİZ İÇİN YAŞIYOR
DEĞİLİZ, YAŞAMAMIZ İSTENDİĞİ İÇİN
YAŞIYORUZ
Aldığımız nefes bile irademizin dışında. Hepsi, eskimemiş birer ikram.
Ve, her nefes ‘kişiye özel’. Farkındalıkla soluk almak vermek büyük haz.
Ve her gün bir yük alıyoruz sırtımıza; günün yükü. O yükle yürüyoruz yarına. Yük altında ezilmeden, sırtımızdan yere indirmeli ve üstüne oturmalı. Yoksa yaşamanın, tadı kaçacak.
İnsan yük taşımaya gelmedi dünyaya. Misafir yanında götüremeyeceği şeylere kalbini bağlamamalıdır.
Biline ki istediğimiz için yaşıyor değiliz, yaşamamız istendiği için yaşıyoruz.
Var olmamız, yaşıyor olmamız, duygu taşıyor olmamız ve gün be gün ölüyor olmamız birer nimet.
GÜN İÇİNDE BİR ÖMÜR GEÇER
Bir çocuk gibi başlarız güne; aciz, zayıf, güçsüz ve ilgiye muhtaç.
Sonra gençleşiriz; ‘başkaldırı hali’ hükmeder hikmeten. Bu hal, ‘hayatı sorgulasın’ diyedir. Bu ruh hali olduğu için put yapıcısı Azer’in genç oğlu İbrahim, babasının putlarına tapmadı. Sorguladı her şeyi. Ve Allah’a ulaştı.
Hazret-i Ali, henüz bir çocukken, Hazret-i Hatice ve Hazret-i Peygamberin bir şeyler yaptıklarını görür. “Siz ne yapıyorsunuz?” diye sorar.
Hazret-i peygamber, “Allah’a ibadet ediyoruz.” der ve onu da ibadet etmeye davet eder.
O, “Hayır, ben yapmam, babama sormalıyım.” deyince, Peygamber (a.s.m), ‘Babana sormadan gel.’ der, hazret-i Ali, “hayır” der ve gider.
Gider ve yapılan daveti sorgular. Ertesi gün geldiğinde, ‘Tamam, daveti kabul ettim’ der. “Babana sordun mu?” denildiğinde, ‘Hayır babama da sormadım.” “Neden” diye soran peygambere karşı, “Allah beni yaratırken babama sormadı da ondan.” cevabını verir.
Onun için gençlikteki âsîlik anlamlıdır. Bu ruh halinin ne için kullanıldığı belirleyici. Günde gençleşiriz, gençlikte şahsiyet kazanırız.
Artık adım adım her şey elini eteğini çekmektedir zamandan, yaşlanmak başlamıştır gün içinde.
Kazanılan her şeye, uğraşılan her işe göz kapanır akşam vakti.
Alınan nefes gibi, saat be saat kullanıyoruz, tüketiyoruz ömrü.
Hasılı gün içinde bir ‘ömür’ yaşanır.
Not:
“Korku Tahlili” başlıklı yazımızda, bir kaynak sayfa numarası sehven yanlış çıkmıştır. Doğrusu, İşârâtü’l-İ’câz, s. 103-104’ olacaktır, düzeltir, okuyucularımızdan özür dileriz.
29.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|