Osmanlının yıkılış dönemlerinde kurtuluş için Meşrutiyete geçiş yapılmış, yürütülememiş, sekteye uğramış, yıllar sonra ikinci defa yine ona dönülmüştü.
Ülke barış ve kalkınmasını isteyenler Meşrutiyete dört elle sarıldılar. Bunlardan biri de Bediüzzaman Said Nursî’ydi.
Meşrutiyetin topluma, özellikle Doğu halkına mal olması için elinden gelen her türlü gayreti göstermişti.
Ancak Meşrutiyetin de doğru anlaşılması ve uygulanması lâzımdı. Oyun, kurallarına göre oynanmalıydı. Diyordu ki: “Meşrutiyeti meşrûiyet ünvanı ile telakki ediniz. Ta yeni ve gizli ve dinsiz bir istibdat, pis eliyle o mübareği ağrazına [garazlarına] siper etmekle lekedar etmesin.”1
Meşrutiyet o günün demokrasisiydi. Esasını adalet, meşveret ve kuvveti kanunda topmak teşkil ediyordu.2
Meşrutiyet milletin, çoğunluğun hakimiyeti demekti. Hükümet efendi değil, hizmetkâr olacaktı. Meşrûtiyet, şu önemli hususları da hakim hâle getirecekti:
1. İttihad-ı kulûb: Kalbler bütünleşecek, birlik ve beraberlik içinde tekyürek hâlinde çarpacaktı.
2. Muhabbet-i milliye: Millî sevgi oluşacak; fertler birbirlerini seveceklerdi.
3. Maarif: Eğitim ve öğretime gerekli ağırlık verilecekti.
4. Sa’y-i insanî: Gerekli sahalarda gerekli çalışmalar yapılacaktı.
5. Terk-i sefahet: Maddî ve manevî hayatı mahveden zevk ve eğlencelerden uzak kalınacaktı.6
6. Meşveret-i şer’iye: Meşveret meşrû ve kurallarına uygun tarzda yapılacaktı.
7. Fikir hürriyeti: Düşünce hürriyeti de vazgeçilmezlerdendi.7 Çünkü fikir hürriyeti olmazsa doğruları bulma, yakalama imkânı azalır, hür düşünce körelirdi.
Bunları Bediüzzaman Said Nursî yüz sene önce Meşrutiyet yıllarında savunmuştu. Cumhuriyet döneminde de, demokrasiye geçildiğinde de bu doğrularında sebat etti.
Demek tek adam değil, millet hükmeder; kuvvet şahısta değil, kanunda olur; adalet ve meşveret ön plana geçerse yukardaki güzelliklere de ulaşılacaktır.
Gönül arzu ederdi ki hâlâ demokratik esaslar üzerinde tartışma yerine “Ülkenin kalkınması, halkın refah ve mutluluğu için neler yapabiliriz?” yol ve yöntemleri üzerinde tartışma yapabiliyor olsaydık!
Dipnotlar: 1- Divan-ı Harb-i Örfî, s. 24-25. 2- Hutbe-i Şâmiye, s. s. 93. 6- Divân-ı Harb-i Örfî, s. 75. 7- Devlet Felsefesi, s. 260.
29.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|