İNSANOĞLU fıtratı ve yaratılışı gereği, “ben” merkezli bir varlıktır. “Her nefis, ilk önce kendisini sever” gerçeği buna işaret eder.
Ama aynı zamanda da “sosyal” bir varlıktır. Başkalarıyla devamlı ilişkiler yumağı içerisinde kalması lâzımdır.
Başkalarıyla birlikte yaşaması gerektiği gerçeğini kafasına yerleştiremeyen veya kabullenemeyen bir kişinin, toplumda problem olma şansı çok yüksektir.
Bu konuda çare olacak pusula ve ölçüler, yine kaynağında vardır.
İşte örnekler:
Sorumlu ve yetkililerin verdikleri karar ve münasip gördüğü tarzlar, herkesin kabullenmesine medar olmalıdır.
Birlikteliğin vereceği enerji, aşk ve şevki devamlı canlı tutmalıdır.
Bütün hizmet ve faaliyetlerde halisâne ve ciddi gayretin yanında sarsılmamak, dik durmak ve medenî cesaret sahibi olmak gereklidir.
Gayret ve faaliyetler bir ömür boyu devam edecek şekilde planlanıp, programlanmalıdır.
Hayata memnunluk verecek kapasitede bir anlayışı hâkim kılma gayesi ön plana çıkmalıdır.
Risâle-i Nur’daki yüksek hâysiyetler ve şahs-ı mânevînin pek büyük meziyetleri, şahıs merkezli olmaktan uzak tutularak kuvvetten düşürülmemelidir.
Yoksa dağ gibi o yüksek mânâların yükü altında şahıslar ezilir ve sıkılırlar. Netice de alınamaz.
İnsanın moral değerlerini yükselten, ruh, kalp ve duygularını heyecana getiren faaliyetler devamlı gündemde tutulmalı ve bu alanda süreklilik sağlanmalıdır.
Tesanüd ve dayanışmadan meydana gelen bir şahs-ı mânevînin fevkalâde ehemmiyeti, kıymeti, üstadlığı ve irşadı dâvâ sahiplerine kâfî olduğu hiçbir zaman gözden ırak tutulmamalıdır.
Şöhret, hırs, dünya sevgisi, makam sahibi olmak, dâvâ arkadaşlarına üstünlük sağlamak gibi hisler ve insanlara iyi görünmek, haddinden fazla kendine ehemmiyet vermek ve verdirmeye çalışmak, lâyık olmadığı yüksek makamlarda görünmek ve riyakârlığın, kardeşlik ve tesanüdü mahvettiği dikkatten uzak tutulmamalıdır.
Ve bilhassa fırtınalı hücumlar karşısında birbirinin yardımına koşmak, kahraman ve vefadar ve şefkatkârların şe’ni ve özelliği olduğunu daima hatırda tutmanın elzemliği unutulmamalıdır.
Bilhassa, zayıf ve zor durumda olan kardeşlerin ağır vazifelerine karşı çok hususî ve ihtimamlı bir niyetle yardım etmelidir.
Birbirine karşı ebeden duâ hissi içerisinde, irade ve iktidar ortaya koyarak birbirini hem uyanık tutmak, hem de yardım etmeyi ihmâl etmemelidir.
Kur’ân-ı Hakîm’in bu zamanda bir mucize-i mâneviyesi olan Risâle-i Nur hesabına, onun talebesi olmak haysiyetiyle, ona tasdikkârâne teslim ve irtibatı, şâkirâne kabul edebilmelidir.
Yoksa, az bir ihtilâf, menfîlik, çekişme, gerginlik bu zamanda imana, İslâma ve Risâle-i Nur’a büyük bir zarar verebilir.
Cenâb-ı Hak, vatanımızı, milletimizi, câmiâmızı, bütün Müslümanları ve insanlığı her türlü şer, musibet ve belâlardan muhafaza etsin. Âmin.
29.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|