Ezher’in Daimi Diyalog Komitesi var ve son sıralarda Ezher ile Vatikan arasında yapılan diyalog toplantılarından birisinin konusu kutsal kitaplarda ve vahiy dinlerinde komşuluk ilişkileriydi. Hakka şehadette bulunmak, kendi aleyhine de olsa hakkaniyeti esas almak hak dinin mensuplarının en önemli özelliklerinden birisidir. Sapma ise, haklılıkta veya adelette inhisarcılıktır. Yani olgulara bağlı olmaksızın kategorik olarak kendini daima doğru kabul etmektir. Bu, Yahudilikteki en büyük sapmalardandır. Dolayısıyla insan prensiplerde doğru olabilir, bununla birlikte bunu olgular dünyasına (hadisat) yansıtmakta başarısız kalabilir. Bazen de tersi olur. Prensiplerde ve ilkelerde hatalı olabilir, ama olgularda veya olguları değerlendirmekte isabetli olabilir. Sözgelimi, tarih anlayışında da gerçekler ve bir de algılamalar var. Hak dine mensup olmayanlar hak dini bulmakla yükümlüdürler ve imtihanları bu merkezdedir. Hak din üzerine olanların imtihanı ise hakikat esaslarını olgulara yansıtma becerisindedir. Dolayısıyla olguları değerlendirme üzerinden doğru ilke ve prensipleri saptırmaya bir yol bulunur. Dindar insan dikkatli değilse bu tuzağa kolay düşer. Bundan dolayı meşhur söz vardır: “Nasıl inanıyorsanız öyle yaşarsınız. Nasıl yaşarsanız da öyle inanmaya başlarsınız...”
Komşuluk gibi güzel hasletler de insanı bazen hakikate taşır. Bazen de ehl-i hak ve hakikat bu gibi değerleri yabana attığından dolayı kendi özüne ve mesajına yabancılaşır. Vatikan ile Ezher arasında diyaloğun konularından birinin komşuluk olarak seçilmiş olduğunu görmüştük. Tam da bunun ertesinde Jerusalem Post gazetesinde Batı Kudüs ve Doğu Kudüs’te ve benzeri ortak alanlarda Yahudilerle Filistinlilerin ilişkilerine ışık tutan bir yazı yeraldı: “Komşunuzu seviyor musunuz?” Evet bu sorunun tahmin edilebileceği gibi çok farklı cevapları var. Bazıları Arap komşularını hor görmüyor. İnançları ve ırkları farklı olsa da onları bir komşu olarak görüyor. Elbette bunun tersine Araplardan nefret eden komşular da var.
***
Kur’ân Ehl-i Kitap için ‘yakın komşu/el caru’l cenb’ tabirini kullanıyor. İsrail’in kuruluşundan ve kimilerine göre 1897 ve kimilerine göre 1917 yılından beri başlayan Yahudi yüzyılı çerçevesinde elbette iki inanç toplumunun ilişkileri bu süreçten etkilenmiş ve yer yer zehirlenmişti. Ve işin gerçeği İslâm’a ve Müslümanlara yönelik bir küresel ahzap kuşatması var. Bunda da başı kimi Yahudiler çekiyor. Kimi Yahudilerden ve dinsizlerden ve mutaassıp Hıristiyanlardan oluşan kutsal olmayan bir ittifak ve şer cereyanı var. Bunlar medeniyetler ve onun ötesinde dinler arası çatışmaları körüklüyorlar. İslâm alemi ile Batıyı kutuplaştırmaya çalışıyorlar. Misâl olarak Bernard Lewis, Oriana Fallaci ve Papa 16’ncı Benediktus’un sırayla bu eğilimleri temsil ettiği söylenebilir. Kimi Yahudiler ve mutaassıp Hıristiyanlar dinsizleri kullanırken maalesef kimi dinsizler de aksine düşmanlık peşindeki dinî kurumları kullanıyorlar. Bununla birlikte haklarını yememek açısından söylemek zorundayız ki, Yahudiler arasında Müslümanlara dost istisnai bir akım da var. Özellikle bu istisnalara temas etmek istiyoruz. Natura-i Carta gibi gruplardan söz edilebilirse de biz daha ferdi yaklaşımları nazara vermek istiyoruz. 31 Mart 2008 günü Filistinliler Toprak Günü’nü kutlamışlar ve bu bağlamda gösteriler düzenlemişler. 32. Yıllık Toprak Günü toplantı ve etkinliklerine yapılan umumî çağrı üzerine alışılmadık bir şekilde Haham Menahem Froman da icabet etmiş. Haham Menahem Froman: “Adalet taleplerine ben de katılıyorum. Adalet bizi barışa götürür...” diyor. Zaten adaletsizlik dinin manipülasyonunda ve tahrifatında en büyük etkendir.
***
İslâm’a karşı küresel saldırının üç önemli ayağı var. Birincisi, İlhan Selçuk’un da temas ettiği gibi Kur’ân-ı Kerim’deki bazı ayetlerin Yahudilerle ilgili değerlendirmesi. Geert Wilders’in İslâm ile Faşizmi eşitleme sebeplerinden birisi de bu algıdır. İkinci sebep, Kur’ân-ı Kerim’in kadına eşitsiz davrandığı iddiasıdır. Bunu da The Economist dergisi gibi dergiler savunuyor. Hem Geert Wilders hem de The Economist gibi şahıslar veya hükmî şahıslar sözkonusu alanlardaki Kur’ân ayetlerinin ayıklanmasını istiyorlar. Pim Fortuyn’un itirazlarından birisi de İslâm’ın eşcinselliğe izin vermemesiydi. İslâm düşmanlığının merkezinde Yahudilik meselesi olsa da aslında müstesna Yahudiler Geert Wilders’in saldırıları karşısında Müslümanları destekliyor ve kayırıyorlar. Bunlardan birisi Hollandalı Yahudi asıllı programcı ve sunucu De Winter. Diğeri de emekli haham Abraham Setendorp. Bunlar belki yangını söndürmeye yetecek bir sağanak değilse de bir serpinti ve karınca kararınca bir katkıdır. Belki de önemli olan kemiyetten ziyade işin bu keyfiyet yönüdür.
01.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|