Nevruz kutlamaları” bahanesiyle çıkarılan olayların âdeta bir “kalkışma”ya dönüştürülmesi, öteden beri “etnik farklılık” üzerinden “kimlik tartışmaları”yla fitne kazanının kaynatıldığını gösteriyor.
Şu hale bakın; kâinatın şenlenişi, tabiatın ve baharın diriltilişi olan ve bütün Doğu ve Asya toplumlarında kutlanan Nevruz, “ırkî ayırım” üzerine kurulan bir siyasî parti tarafından bir nevi “isyan provası” haline getiriliyor.
Bir hafta içinde Güneydoğu’dan Batı’ya toplam 60’a yakın il ve ilçede 200’e yakın büyüklü küçüklü eylemde 60’tan fazlası sivil olmak üzere, 150’ye yakın güvenlik görevlisi yaralanıyor; ülke kan revan içinde âdeta yanın yerine çevriliyor. 700 kişiye yakın gözaltına alınıyor.
Görünen o ki tamamen “ırkî ayırım” üzerine kurulu siyasetler ve tıpkı Osmanlı’nın son döneminde olduğu gibi, “muhtariyet” perdesi altında tahrik edilen “ayırımcılık” illeti, “altıyüz seneden beri bayrak-ı tevhidi (İslâm’ın tevhid ve birlik bayrağını) umum âleme karşı i’lâ eden (yükselten, yücelten) Türkler”le onların “cihâd arkadaşı” Kürtleri birbirinden koparma komplosu…
* * *
Belli ki din adına partiler, “mâl-ı mukaddes-i umumî (herkesin ortak değeri) olan dini “inhisar zihniyeti”yle dine meylettirmek yerine din düşmanlarının eline bahaneler verdirerek nasıl dine ve dindarlara zarar verdiyse, Bediüzzaman’ın ifâdesiyle, “gayr-ı mahlut (tek bir ırkı temsil eden) siyasî kulüpler, “adem-i merkeziyet” fikriyle “muhtariyet”ten “bağımsızlığa” varan “iftirak” fitnesini azdırmakla bölünmeye götürüyor…
Zira Bediüzzaman’ın daha geçen asrın başlarındaki tespitiyle, yalnız aynı ırktakilerin kurduğu, değişik ırklardan vatandaşların mensup olmadığı etnik siyasî partiler, keşmekeş ve karmaşa içinde güya “demokrasi ve özgürlükler” paravanında birlik ve beraberlik perdesini yırtar; büyük bir günâh olan “meyl-i iftirak” fitnesini uyandırır. En başta güya haklarını aradığı ırka ve bütün millete zarar verir; ülkeyi cehennem yerine çevirir. (Âsâr-ı Bediiye, 450-451)
Böylece “bütün harekâtı, bizzat hâriç hesabına geçer, çünkü irâdesi hükümsüzdür.” Faraza içinde “iyi niyetliler” olsa da, “menfî zaaf”la “hâriç cereyanın kuvvetine “bir âlet-i laya’kıl” (akılsız - şuursuz bir âlet) olur.”
“Müteharrik-i bizzat” değil, ecnebilerin uzaktan üflediği “müteharrik-i bi’l gayr (başkasının tahrik edip yönlendirdiği) politikalarla, “bilvâsıta müteharrik siyasetler”le vatanı ve milleti dehşetli bâdirelere sürükler…(Sünûhat, 64-65))
Gerçek şu ki ecnebilerin bölge ülkelerini işgal ettiği bir esnada, tıpkı Osmanlının son döneminde olduğu gibi, “Kürtler adına” “özerklik modeli” paravanıyla “federasyon” ve “eyâlet” tartışmalarını gündeme getirmek, başta Kürtler olmak üzere bölgedeki diğer Müslüman milletleri zâlim canavarların ağzına atmaktır.
Bin sene omuz omuza cihâd edip Kur’ân’ın bayraktarlığını yapan, Türklerle Kürtlerin ve sâir Müslüman unsurların birbiriyle mecz olmuş ve “tam birleşmiş İslâmî bir milliyet” haline gelen inanç birliği üzerinde gelişen kardeşliğini, “kimlik ayrışması”yla ayırmak, küresel ifsad şebekelerin tuzağına düşmektir…
Hiçbir gerekçe, milyonlarla şehidin kanıyla kaynaşmış Türklerle Kürtlerin birlik ve beraberliğini inanç temelinden koparıp, kuru çürük etnik ayrılıklara dayandırmayı gerekli kılamaz.
İslâm kardeşliği üzerinde bin yıl Türklerle birlik içinde omuz omuza cihâd etmiş ve yan yana şehid düşmüş Kürtlerin mânevî ve en muhkem birlik bağını, ayrılıkçı te’villerle bombalamak, tamamen ecnebi politikasına âlet olmaktır…
* * *
Dikkat çekicidir; dün “muhtariyet” perdesi altında İslâm dünyasını istilâ eden İngilizlerin oyununa gelen birkaç ırkçı kavmiyetçinin “ mukallitliği”ne bunca hâdiseden sonra soyunmak; gelinen noktada “federasyon” ve “özerkliği” istemek, tıpkı Kuzey Irak’ta olduğu gibi, Kürtleri okyanuslar ötesinden gelen çıkarcı emperyalistlerin kucağına düşürmek plânından başka bir şey değildir.
Şunu herkes bilmelidir ki iftirak meylini uyandırmanın “iyi niyet”le alâkası yoktur; bütün vatandaşlar için gerekli olan demokratikleşme ve özgürlüklerin geliştirilmesiyle hiç ilgisi yoktur.
Dahası, “iftirak meyli”ni uyandırmakla fitneyi azdıranların amacı, “özerk” ve “otonom” bölgelere bölünmüş Türkiye’nin yeniden ecnebî esâreti altına girmesidir. Ecnebilerin tabak yalayıcılığıdır ve “Büyük Ortadoğu Projesi”nin İslâm dünyasını bölüp parçalayarak ufaltma ve yutma oyununa figüran olmaktır. Ayrığın akıbeti budur…
Amerikan kuklası ve İsrail’in uydusu olmuş Kuzey Irak’taki yeni yetme yönetim ne kadar “bağımsız” ve “özgür” ki, yeni yeni “mandacılık” ve “ecnebî himâyeciliği”yle başkalarına “uşak” olunmaya soyunulmakta?..
Yazıklar olsun…
31.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|