Yazmak deyince ard arda dizilmiş uyumlu kelimeler aklımıza gelir. Yazmayı anlamlı kılan, harflerin hecelere dönüşmesi, hecelerin kelimeler oluşturması, kelimelerin ise cümleleri inşâ etmesi, cümlelerin de meramları anlamlı bir hâle getirip ifadeye zemin hazırlamasıdır.
Bizlere harfleri öğreten, bizlere heceleri vezinli bir şekilde yan yana dizme imkânı veren, kelimelerle cümleleri oluşturup aklımıza gelen güzellikleri yazıya dökmemize yardım eden Rabbimize binlerce şükürler olsun. Şüphesiz biz aciz ve zayıf insanlar kendi gücümüzle kelimeleri yan yana münasip bir şekilde dizme imkânımız bulunmamaktadır.
Eğer yazdıklarımızda bir güzellik varsa, o bize Rabb-i Rahîmin bir ikramıdır. Nadan nefsimizin buradan kendine bir pay çıkarma hakkı bulunmamaktadır. İşte gerçek budur. Bu yazıları nasıl yazıyorsunuz, diye suâl edenlere cevabımız budur.
Nail olduğumuz bütün nimetleri bizlere bahş eden Rabbimizdir. Bütün bu nimetlere karşı şükür duygularımızı arttırmaktan başka yapabileceğimiz bir şey yoktur. Zira hadiseler karşısındaki durumumuzdan ne kadar çaresiz olduğumuzu görebiliyoruz.
Hastalıkların bizleri ne kadar acınacak bir duruma soktuğunu da gayet iyi bir şekilde biliyoruz. Aklımız başımızda ise, nâil olduğumuz bütün iyiliklerin Rahmet hazinesi tükenmez olan Rabbimizden kaynaklandığını anlarız. O isterse, bizleri hiç ummadığımız nimetlerle perverde edebilir. İsterse de aklımıza gelmeyen nâhoş hadiselerle bizleri imtihana tabi tutabilir.
Rabbimizin biz insanlar için takdir ettiği bütün hâletler bizleri Ona yöneltmek içindir. Ona yönelip, teslimiyetle duâ etmemiz için bizleri aciz ve zayıf kılmıştır. Bunu görmediğimiz zaman acizliğimiz bizleri korkunç hâletlere düşürmekte, zayıflığımız ve fakirliğimiz ise ihtiyaçlarımızı olabildiğince arttırmaktadır.
Yürümek veya yürümemek, görmek veya görememek, duymak veya duyamamak, düşünmek veya düşünememek gibi durumlar da tıpkı yazmak veya yazamamak gibi birer imtihan hâletidir bizler için.
Hiçbir şeyin bizler için garanti olmadığını görebiliyoruz bu dünya hayatında. Bizler sadece tercihlerimizi Rabbimize iletiyoruz. İçimizdeki fırtınalar da kendimize mahiyetimizi fısıldamaktadır. Her şey bizlere “Sen kendinle var olamazsın” diyor. Her şey bizler için birer ikaz edici duruma girmiş adeta...
Boyumuza posumuza bakmadan yükseklere şuursuzca tırmanmak istiyoruz. Çapımıza bakmadan batmanlarla yükleri taşımaya talip oluyoruz. Zavallılığımızın farkında olmadığımız için gururun dolmuşuna biniyoruz. Adeta hayal trenine binip hedefi belirsiz bir yolculuğa çıkmışız.
Hayallerle bir yere varamayız. Bize hedefi belli yolculuklar gerekir. Şuursuzca yükseklere çıkmaya çalışmak, gücümüzü aşan ağırlıkları sırtımıza almak, zavallılığımızdan gafil olmak akıl kârı değildir. Ayaklarımızı sağlam yere basmamız gerekir. Hesabımızı, kitabımızı iyi bilmezsek müflis bir tüccar gibi saçımızı başımızı yolmak zorunda kalacağız.
Kâinatın Sultanı, Mutlak kudret sahibi olan Rabbim bizleri şaşırtmasın. Duâ edelim ki, rahmet hazinesinden bizler de nasiplenelim. Acizliğimizi düşünmek, fakrımızı anlamak ve bununla da o Yüce Kudretin dergâhına sığınmak, O'na teslim olmak, O'nun rızası dairesinde yaşamak, şüphesiz bu dünyada nâil olunabilen nimetlerin en lezzetlileridir.
Dünyanın hangi hâleti, Allah’ın mümtaz Habibinin (asm) ümmetinden olmak kadar bizlere huzur verebilir? Hele o şefkatli Nebînin yoluna yüz sürmenin şerefi, kelimelerle ifade edilebilir mi? Muhammedü’l-Emînin (asm) sünnet-i seniyyesine uyan mü’minlerden olmak için bütün zerrelerimizle Rabbimize niyaz etmeli ve her an yalvarmalıyız...
Dünyanın gafletli hallerine düşmemek için duâlarımız eksik olmamalı. Tâ ki ebedî hayatımızı mahv etmek isteyen nefis ve şeytanların şerlerine karşı kendi insanlığımızı koruyabilelim. Elbette biz lâyık olabilirsek Hâlık-ı Rahimimiz duâlarımızı geri çevirmeyecek. İşte bütün mesele lâyık olabilmek...
31.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|