Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 31 Mart 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Nimetullah AKAY

Yazmak veya yazamamak



Yazmak deyince ard arda dizilmiş uyumlu kelimeler aklımıza gelir. Yazmayı anlamlı kılan, harflerin hecelere dönüşmesi, hecelerin kelimeler oluşturması, kelimelerin ise cümleleri inşâ etmesi, cümlelerin de meramları anlamlı bir hâle getirip ifadeye zemin hazırlamasıdır.

Bizlere harfleri öğreten, bizlere heceleri vezinli bir şekilde yan yana dizme imkânı veren, kelimelerle cümleleri oluşturup aklımıza gelen güzellikleri yazıya dökmemize yardım eden Rabbimize binlerce şükürler olsun. Şüphesiz biz aciz ve zayıf insanlar kendi gücümüzle kelimeleri yan yana münasip bir şekilde dizme imkânımız bulunmamaktadır.

Eğer yazdıklarımızda bir güzellik varsa, o bize Rabb-i Rahîmin bir ikramıdır. Nadan nefsimizin buradan kendine bir pay çıkarma hakkı bulunmamaktadır. İşte gerçek budur. Bu yazıları nasıl yazıyorsunuz, diye suâl edenlere cevabımız budur.

Nail olduğumuz bütün nimetleri bizlere bahş eden Rabbimizdir. Bütün bu nimetlere karşı şükür duygularımızı arttırmaktan başka yapabileceğimiz bir şey yoktur. Zira hadiseler karşısındaki durumumuzdan ne kadar çaresiz olduğumuzu görebiliyoruz.

Hastalıkların bizleri ne kadar acınacak bir duruma soktuğunu da gayet iyi bir şekilde biliyoruz. Aklımız başımızda ise, nâil olduğumuz bütün iyiliklerin Rahmet hazinesi tükenmez olan Rabbimizden kaynaklandığını anlarız. O isterse, bizleri hiç ummadığımız nimetlerle perverde edebilir. İsterse de aklımıza gelmeyen nâhoş hadiselerle bizleri imtihana tabi tutabilir.

Rabbimizin biz insanlar için takdir ettiği bütün hâletler bizleri Ona yöneltmek içindir. Ona yönelip, teslimiyetle duâ etmemiz için bizleri aciz ve zayıf kılmıştır. Bunu görmediğimiz zaman acizliğimiz bizleri korkunç hâletlere düşürmekte, zayıflığımız ve fakirliğimiz ise ihtiyaçlarımızı olabildiğince arttırmaktadır.

Yürümek veya yürümemek, görmek veya görememek, duymak veya duyamamak, düşünmek veya düşünememek gibi durumlar da tıpkı yazmak veya yazamamak gibi birer imtihan hâletidir bizler için.

Hiçbir şeyin bizler için garanti olmadığını görebiliyoruz bu dünya hayatında. Bizler sadece tercihlerimizi Rabbimize iletiyoruz. İçimizdeki fırtınalar da kendimize mahiyetimizi fısıldamaktadır. Her şey bizlere “Sen kendinle var olamazsın” diyor. Her şey bizler için birer ikaz edici duruma girmiş adeta...

Boyumuza posumuza bakmadan yükseklere şuursuzca tırmanmak istiyoruz. Çapımıza bakmadan batmanlarla yükleri taşımaya talip oluyoruz. Zavallılığımızın farkında olmadığımız için gururun dolmuşuna biniyoruz. Adeta hayal trenine binip hedefi belirsiz bir yolculuğa çıkmışız.

Hayallerle bir yere varamayız. Bize hedefi belli yolculuklar gerekir. Şuursuzca yükseklere çıkmaya çalışmak, gücümüzü aşan ağırlıkları sırtımıza almak, zavallılığımızdan gafil olmak akıl kârı değildir. Ayaklarımızı sağlam yere basmamız gerekir. Hesabımızı, kitabımızı iyi bilmezsek müflis bir tüccar gibi saçımızı başımızı yolmak zorunda kalacağız.

Kâinatın Sultanı, Mutlak kudret sahibi olan Rabbim bizleri şaşırtmasın. Duâ edelim ki, rahmet hazinesinden bizler de nasiplenelim. Acizliğimizi düşünmek, fakrımızı anlamak ve bununla da o Yüce Kudretin dergâhına sığınmak, O'na teslim olmak, O'nun rızası dairesinde yaşamak, şüphesiz bu dünyada nâil olunabilen nimetlerin en lezzetlileridir.

Dünyanın hangi hâleti, Allah’ın mümtaz Habibinin (asm) ümmetinden olmak kadar bizlere huzur verebilir? Hele o şefkatli Nebînin yoluna yüz sürmenin şerefi, kelimelerle ifade edilebilir mi? Muhammedü’l-Emînin (asm) sünnet-i seniyyesine uyan mü’minlerden olmak için bütün zerrelerimizle Rabbimize niyaz etmeli ve her an yalvarmalıyız...

Dünyanın gafletli hallerine düşmemek için duâlarımız eksik olmamalı. Tâ ki ebedî hayatımızı mahv etmek isteyen nefis ve şeytanların şerlerine karşı kendi insanlığımızı koruyabilelim. Elbette biz lâyık olabilirsek Hâlık-ı Rahimimiz duâlarımızı geri çevirmeyecek. İşte bütün mesele lâyık olabilmek...

31.03.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (25.03.2008) - Geçen onca yıllar

  (18.03.2008) - Sürekli mücadele

  (17.03.2008) - İnsanlık Muhammedî aydınlığa muhtaç

  (11.03.2008) - Husûmet askerleri

  (10.03.2008) - Sevgisizliği yaymanın vebali

  (04.03.2008) - Kim nereye gidecek?

  (03.03.2008) - Karanlıklara doğru yol alanlar

  (26.02.2008) - İslâm miskinliği kabul etmez

  (25.02.2008) - İlim adamı dediğin

  (19.02.2008) - İlmi unutmak

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri