Günümüz siyasetinde "yalan"ın haddi hesabı yoktur. Ama, hiçbir politikacı çıkıp da "Evet, ben yalan söyledim" demez. Daha çok "Yanlış anlaşıldım" veya "Sözlerim çarpıtıldı" diyenlere rastlıyoruz.
Aynı şekilde, siyaset sahnesinde "geri adım"ların da haddi hesabı yoktur. Ama, hiçbir politikacı çıkıp da "Evet, yapıp ettiklerimden dolayı pişmanım; bu sebeple özür diliyor ve geri adım atıyorum" demez.
Peki, neden acaba?
Çünkü, yalan uydurduğu veya geri adım attığını itiraf ettiği takdirde, siyasî kariyerinin biteceğine inanıyor da, ondan...
Bu da gösteriyor ki, siyasette doğruluğun yerini yalan ve hatasını kabul etme faziletinin yerini de gurur ve enaniyet almıştır.
* * *
Halihazırdaki siyasetin gündeminde kavga var, gerilim var, yüksek tansiyon var...
Ancak, bu böyle gitmez, gidemez. Ortalığın bir şekilde yatışması, tansiyonun düşürülmesi, gerilimin hafifletilmesi lâzım, partilerin Meclis çatısı altında uyum ve hazımlılık içinde çalışması lâzım. Vesaire...
Başka da bir yolu yordamı yoktur bunun. Herkes birbirinin varlığını kabul edecek, farklılığına saygı gösterecek. Demokrasi bunu gerektirir. Aksi halde, mevcut rejim makas değiştirir ki, maazallah...
Ama, siz yine de gelin görün ki, kavgaya tutuşan liderlerin hepsi aynı nakarat içinde "Ben geri atmam" diyor ve kurmayları da yine "Biz geri adım atmayız" diye tutturuyor.
Tamam, orijinal fikriyatınızdan ve tüzüklerle, beyannamelerle örtüşen icraatınızdan geri atmayın. Hatta, daha da ileri gidin. Buna hakkınız var.
Fakat, iş kavgaya, zıtlaşmaya, sığ polemiklere ve topluma negatif havalar yansıtan sataşmalara gelince, aynı tarz diklenmelere hakkınız yok.
Seçmen vatandaş, kavga edesiniz, birbirinizin kirli çamaşırıyla uğraşasınız diye oraya göndermedi.
Vatandaş, ona hizmet edesiniz, işlerini kolaylaştırasınız, haklarını temin edesiniz diye sizi seçip Meclis'e gönderdi.
Siz ise, tutturmuş kavga ediyorsunuz. Üstelik, oyunu aldığınız vatandaşa sormadan ve rızasını almadan... Üstelik, onu hiç yere sıkıntıya sokuyor, zarara–ziyana uğratıyorsunuz.
* * *
Evet, önünde sonunda gerilim bitecek, ve ortalık yatışmaya doğru gidecek. Dolayısıyla, "kavga merkezli adımlar" da mecburen, ister istemez geri atılacak.
Ancak, öyle anlaşılıyor ki, bu tür geri adımlar da mütevazi ve mülâyemetle değil, yine vuruşa vuruşa atılacak.
Zira, işin iç yüzünde bilhassa günümüz siyasetinin karakteristik özelliği haline gelmiş olan gurur var, kibir var, enaniyet duygusu var.
Ayrıca, bir ufukta iyice belirginleşen belediye seçimleri var.
Bu durumda, politikacıların tribünlere oynaması, tabana (seçmene) yönelik popülist mesajlar vermesi adeta kaçınılmaz hale geliyor. Dolayısıyla, onlar kendi kazanımlarının derdinde; vatandaşın hali ise pek umurlarında değil.
Tarihin yorumu / 7 Nisan 1956
Tunus'tan sonra Fas
Uzun yıllar Fransız ve İspanyol sömürgecilerin hakimiyeti altında yaşayan Müslüman Fas (El–Mağrib) halkı, çetin bir mücadele neticesinde nihayet bağımsızlığına kavuşmuş oldu.
Bir ay önce Tunus'ta yaşanan bağımsızlık sevinci, şimdi de Fas'ta yaşanıyordu.
Bilindiği gibi, halkın mutlak ekseriyeti Müslüman olan bu coğrafyadaki ülkelerin tamamı, II. Dünya Savaşı sonlarına kadar da sömürge durumundaydı.
Sömürgecilerin başını ise, İngiltere, Fransa, İtalya ve İspanya gibi çok medenî diye bilinen devletler çekiyordu. Bunlar, asırlarca sömürdükleri halkların malını, servetini gasp ve garet ettikleri gibi, canlarını yakmaktan da geri durmadılar.
Nihayet, bu zalimlerin başına Hitler gibi bir başka zalim musallat oldu da, Müslümanlar rahat bir nefes almaya başladılar.
Libya, Cezayir ve Tunus gibi, Fas'taki bağımsızlık mücadelesi de, yine II. Dünya Harbi esnasında kızıştı. Zira, o sıralar zalimlerin başı belâdaydı. Kuvvetleri nisbeten zayıflamıştı.
Bu fırsattan istifade eden Müslümanlar, birer birer istiklâllerine kavuştular.
Fas'ta ise, bağımsızlık mücadelesinin başını İstiklâl Partisi lideri Sultan Beşinci Muhammed çekiyordu. Fransızlar, bu zatı 1953'te tutuklayarak sürgüne gönderdi. Ancak, yine de sükûneti sağlayamadı. Halk galeyana geldi. İki yıl müddetle, yerli halk ile sömürgeci Fransız ve İspanyol kuvvetleri arasında kanlı çatışmalar yaşandı.
Sömürgeciler, bu şanlı direniş karşısında nihayet pes etti ve bu ülke topraklarını asıl sahiplerine bırakmak zorunda kaldı.
Fas'ta, halen Krallık yönetimi var. Başkenti Rabat, en büyük şehri Kazablanka olan bu Müslüman ülkenin nüfusu 35 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor.
Fas'ın resmî dili Arapça olup, ayrıca Fransızca, İspanyolca ve Berberice de konuşulmaktadır.
07.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|