Bir yerde fikir ve inanç hürriyeti yoksa, daha farklı bir ifade ile, bu temel haklara yönelik birtakım "kànunî yasaklar" varsa, orada gerçek demokrasiden söz edilemez.
Meseleye bu çerçeveden bakıldığında, "demokrasi" ile "yasaklar"ın birbiriyle hiç uyum sağlamadığı rahatlıkla ifade edilebilir.
Türkiye demokrasisi, işte aynen bu tarz bir "kànunî yasaklar" zinciriyle etrafı örülmüş, hatta bir cihetle kuşatılmış durumda.
İşte bakın, Anayasa'nın 69'uncu maddesine istinaden, muhalefet konumundaki bir partinin ardından, şimdi de iktidar partisi hakkında kapatma dâvâsı açıldı.
Dahası, aynı dâvâsı kapsamında olmak üzere, lider kadrosuna da en az beş yıllık bir "siyasî yasak" talebi yer alıyor.
Yakın geçmişte yaşanan yasak ve kapatma dâvâları, yakın gelecek için de önemli bir kıyas teşkil ediyor.
Aynı şekilde, 11 kişilik Anayasa Mahkemesi heyetinin, tek başına iktidarda olan AKP hakkındaki kapatma dâvânın görüşülmesini "oybirliği ile" kabul etmiş olması da, yine mahkeme süreci ve muhtemel gelişmeler açısından son derece önemli bir veri teşkil ediyor.
Herşeye rağmen, biz yine de iyimser olmaya çalışıyor ve gelişmelerin hayırlara vesile olmasını diliyoruz.
* * *
Bu münasebetle, bir iki noktanın daha altını çizerek dikkat nazarına sunmak istiyoruz.
Birincisi: Altı yıldır tek başına iktidarda olan AKP, şu ân mâruz kalmış olduğu yasaklara karşı ciddî bir mücadele içine girmedi. Başkasını yakan 69. maddenin tâdil veya tebdiline çalışmadı. Tâ ki, zararın ucu kendilerine dokununcaya kadar...
Öte yandan, iktidar cenahı, hür düşünceyi suç sayan 301. madde için de herhangi bir uğraş vermedi. Bu sebeple, açılan dâvâların ve cezaların sayısı çoğaldıkça çoğaldı.
İkinci nokta: AB'ye üyelik sürecini lâyıkıyla ve gereği gibi tam bir ciddiyetle takip etmedi. İşi gevşek tuttu. Gerek müzakere ve gerekse uyum yasaları meselesindeki genel işleyişi hızlandırmadı, hatta işi rölantide bıraktı, denilebilir.
Ama, işte görüyorsunuz ki, bu tür hata veya ihmâlkârlıklar döndü, dolaştı ve sonunda kendi aleyhine işlemeye başladı.
Hâsılı, iktidar kanadı, "Bana dokunmayan yasak bin yıl yaşasın" tavrını takınmamalı ve böylesi bir nemelâzımcılığın rahatı, yahut rehaveti içine girmemeliydi. Maalesef girdi ve hiç de hoş olmayan gelişmelere bir cihette hissedar oldu.
Tarihin yorumu
Van'ın kurtuluşu
Van vilâyetimiz, üç yıl süren kanlı işgal ve esaret döneminin ardından, nihayet hürriyet ve istiklâline yeniden kavuşmuş oldu.
1915 Şubat'ında yaşanan Sarıkamış Felâketi'nin ardından iştahları daha da kabaran Rus ve Ermeni kuvvetleri, aynı yılın Mayıs ayı başlarında bu kez Van'a yönelerek şehri kuşatmaya başladı.
Bölgenin stratejik ve coğrafî yapısını iyi bilen Ermeni çetecileri, yüksek ateş gücüne sahip Rus kuvvetlerine hem yardım, hem de klavuzluk etmekteydiler.
Kuşatma altındaki Van ahalisi ise, günlerdir aç, susuz, savunmasız kaldığından, perişan bir hale düşmüştü.
Bu fırsattan istifade ile şehre yüklenen düşman kuvvetleri, 20 Mayıs 1915'te şehri işgal etti. İşgal gücü, Van'da derhal bir geçici hükümet kurdu ve bu yeni yönetimin başına da meşhûr komitacı Aram Manukyan getirildi.
İşte, Osmanlı hükümetinin almış olduğu "Tehcir Kànunu" da tam bu esnada yürürlüğe konuldu.
* * *
Rus–Ermeni işbirliği neticesinde, Van'ın Müslüman ahalisi bütünüyle bertaraf edildi. Binlerce insan muhacir oldu. Kaçıp kurtulamayanlar ise, çeşitli yöntemlerle katledildi. Şehitlerin 30 binden fazla olduğu tahmin ediliyor.
Bu işgal ve istilâ hareketi, 2 Nisan 1918'e kadar sürüp gitti.
Rusya'nın kendi içinde çözülmesi, dolayısıyla Ermeni çetecilerin desteksiz kalması, Van'ın kurtuluşunu daha da kolaylaştırmış oldu.
Ermeniler Van'ı terk etmeden önce, Müslümanlara ait bütün ev ve işyerlerini ateşe verdiler. Bu sebeple, 2 Nisan günü kurtarılan Van, her tarafı yakılıp yıkılmış, harabeye döndürülmüş bir şehir vaziyetindeydi.
Eski Van bütünüyle harap olduğundan, yeni Van "Bağlar Mevkii" denilen bugünkü yerde yeniden kurulmuş oldu.
* * *
Van'ın Kayaçelebi ailesinden şair Vehbi Beyin harap edilmiş Van için yazdığı şiirden bir dörtlükle bitirelim:
Vardım ki ben Van'a gör neler olmuş
Yıkılmış yakılmış virâna dönmüş
Bülbül otağına baykuşlar konmuş
Yanarım ana ben Van'a yanarım.
02.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|