Bir insan için şu fani dünyada hayatı güzel bir hatime ile kapamak kadar önemli ne vardır? “Ölmeden önce ‘Lâ ilâhe illallah’ diyen kimse Cennete girer” buyurur Kâinatın Efendisi (asm). Ve ölmek üzere olan kimselere de Lâ ilâhe illallah’ı telkin etmeyi, hatırlatmayı tavsiye eder.1
Evet, son an, hüsn-ü hatime önemli. Hocalarımızın namazların sonunda “Hayatımızı hüsn-ü hâtime ile noktala” diye duâ etmeleri de anlamlı.
Yalnız bu duayı yapmak yeterli mi? Değil şüphesiz. İnsanın nasıl yaşarsa öyle öleceğini, nasıl ölürse öyle de dirileceğini biliyoruz. Dinle diyanetle ilgisi olmayan bir inşaat ustasına hocanın gelip Kelime-i Tevhid telkin ettiğinde “Taş getir, tuğla getir” dediği de fıkralara konu olmuş.
Ama biz yine medresede hayatını kaybeden talebenin Münker Nekir’in “Men Rabbüke?” sorusuna, “Men mübtedadır. Rabbüke onun haberidir. Bu çok kolay bir soru. Siz bana zor olanını sorunuz” diye melekleri ve rahmet-i İlâhiyeyi tebessüm ettirdiğini Risâlelerden öğreniyoruz. Yine Risâlelerde yer aldığına göre kalbine, ruhuna, hissiyâtına iman ve Kur’ân hakikatlerini nakşetmiş olan Hafız Ali—bir ehl-i keşfe’l-kuburun şehadetiyle—Münker Nekir’e, Allah’ın varlık ve birliğinin, iman hakikatlerinin ispat delillerinden ibaret olan Meyve Risâlesi’yle cevap vermişti.
Hatip Mehmed isimli ihtiyar bir talebenin İhtiyarlar Risâlesini yazarken başından geçen şu olay da oldukça ibretli değil mi?
Risâle-i Nurların elle yazılarak çoğaltıldığı günler. Hatip Mehmed (rahmetullahi aleyh) İhtiyarlar Risâlesi’ni yazıyor. On Birinci Rica’nın sonlarına gelmiş. Bediüzzaman Hazretlerinin yeğeni Abdurrahman’ın vefatından bahseden sayfanın tam karşısında Lâ ilâhe illallah kelimesi yer alıyor. Hatip Mehmed tam orayı yazmakta. Bir taraftan kalemi Lâ ilâhe illallah’ı yazarken diğer taraftan da lisânen Lâ ilâhe illlallah diyerek hüsn-ü hatimenin hatemiyle hayat sayfasını mühürlüyor. Bu örneği Kastamonu Lâhikası’nda bizzat anlatan Üstad Hazretleri, “Risâle-i Nur talebelerinin imanla kabre gireceklerine dair olan işarî beşaret-i Kur’âniyeyi vefatıyla imza etmiş. Allah bol bol rahmet eylesin”2 diyerek bu önemli hakikate de dikkat çekmiş.
Ömür dakikalarını İslâmın, Kur’ân’ın gösterdiği tarzda şekillendirmiş, hayatı boyunca Allah’ın rızasını aramaktan başka birşeyin peşinde koşmamış; imanla, Kur’ân’la, Kur’ân hakikatleriyle haşir neşir olmuş, Allah’ın boyasıyla boyanmış bir mü’mini hüsn-ü hatime bekler. Sen Allah’ın dinini yaşar, maddeten ve manen ona hizmet edersen Allah sana hiç yardım etmez mi? Allah, yolunda olan kullarına elbette yardım eder.
Buharî’de yer alan bir hadis-i şerife göre mü'min, tabuta konulup insanlar tarafından omuzlandığı zaman, gideceği yere “N’olur beni çabuk götürün” diyecektir. Kötü bir kimseyse tam tersi, “Eyvah, beni nereye götürüyorsunuz?” diye hayıflanmaktan kendini alamayacaktır. Allah Resûlü (asm) onun bu sesini insanın dışındaki her şeyin işiteceğini bildirir. “Eğer insan bu sesi işitseydi düşüp bayılırdı”3 buyurur. Demek bir insan için hüsn-ü hatime kadar önemli birşey yok.
Dipnotlar: 1- Tirmizî, Cenâiz: 7; Ebû Davud, Cenâiz: 19. 2- Kastamonu Lâhikası, s. 22. 3- Buharî, Cenâiz: 51; Neseî, Cenâiz: 44.
02.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|