Denge dinidir İslâm. Aşırılıklara müsaade etmez. Zaten yer ve gökler de bu dengeyle ayakta durmaz mı?
Fatiha Sûresinde günde Allah’tan en az kırk defa “Bizi dosdoğru yolda sabit kıl” derken aşırılıklardan uzak orta yolu istemiyor muyuz?
Önemli olan olaylar karşısında insanın tavrını belirlemesidir.
Meselâ ölüm hadisesi gibi bir olayda Allah Resûlü (asm) nasıl dengeyi korumamız gerektiğini bizzat oğlu İbrahim’in ölümünde göstermiştir.
Allah Resûlü (asm) ağlayınca Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer onu tesellî etmişlerdi. “Sen ki Allah’ın hakkına, büyüklüğüne en çok riâyet eden insansın.”
Allah Resûlü buyurdular ki: “Göz yaşarır, kalb hüzünlenir. Biz Allah’ın razı olmayacağı sözü söylemeyiz. Ey İbrahim, eğer ölüm başa gelecek bir hakikat, herkesin muhatap olacağı birşey olmasaydı, geride kalanlar öncekilerin peşinden gitmeseydi bugünkünden daha fazla üzülecektik. Biz senin ölümünden dolayı çok üzgünüz.”1
Evet, Allah Resûlü (asm) denge insanıydı. Her bakımdan örnekti. Ölüm mukadderdi. Herkesin başına gelecekti. Umumi bir caddeydi. Bediüzzaman Hazretleri de meseleyi şöyle açar: “Eğer dünya ebedî olsaydı ve firak [ayrılık] ebedî olsaydı, elimâne teessürat [üzüntüler], meyusâne teellümatın [ümitsizcesine acıların] bir mânâsı olurdu. Fakat dünya bir misafirhanedir. Vefat eden çocuk nereye gitmişse, siz de, biz de oraya gideceğiz ve hem bu vefat yalnız ona mahsus değil, umumî bir caddedir. Hem, madem müfarakat [ayrılık] dahi ebedî değil, ileride hem berzahta, hem Cennette görüşülecektir. ‘Elhükmü lillah’ [Hüküm Allah’ındır] demeli. O verdi, O aldı, ‘Elhamdülillahi alâ külli hâl’ [Her halimizden dolayı Allah’a hamd olsun] deyip sabır ile şükretmeli.”2
Her mü’min bilir ki ölüm yokluk, hiçlik değildir. Geçici bir ayrılıktır. Tekrar sevdiklerimizle buluşacağız. Hem de sonsuza dek. Ölüm sonsuz bir hayatın başlangıcı, dünya sıkıntılarından kurtuluş olduktan sonra ölümden niçin korkalım ki?
Ölüm esnasında elbette insan üzülür, ağlar, ama bu kendini kaybedecek, saçını başını yolacak, dizlerini dövecek, inleyip sızlayacak tarzda olmamalı. Kaza ve kadere rıza göstermeli. Kâinatta tesadüfen hiçbirşeyin olmadığını, ecelin de takdir edildiğini düşünüp, “Kadere iman eden kederden kurtulur” sırrınca mükâfatını düşünüp sabır ve tevekkülle karşılamalı.
Dipnotlar:
1- İbni Mace, Cenaiz: 53.
2- Mektûbât, s. 80.
30.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|