Doğru kullanıldığında, ses zenginliği bakımından dilimizi dinlemenin keyfi bir başkadır…
Meselâ… Başlıktaki; “Ben ne yaptım?” sorusunu, öyle bir sorarsınız ki… Her tonlamanızda başka bir anlam çıkabilir…
Bu yazıdaki muradım,—alenen—nefsimle hesaplaşma mânâsınadır…
Hani… Bir uyarı var: “Bugün Allah için ne yaptın?”
Tam da o tonda bir soru bu: “Ben ne yaptım?”
İşte bu soruyu zaman zaman kendime sorardım elbette, ama her seferinde başka başka konularda, günübirlik arınma adına sorardım… Ama 2003 sonbaharında bu soruyu başka türlü sordum kendime: “Ben ne yaptım?”
Sadece bu üç kelime de değildi sorumun bütünü… Tamamı şöyleydi 2003 sonbaharındaki soru cümlemin: “Son yıllarda giderek ‘günah keçisi’ konumuna sokulan, doğduğum şehir Sivas’a, bir kültür adamı sıfatıyla ben ne yaptım?”
Evet… Belki, 53 yıllık ömrümün 48’inci senesinde sormakla çok geç kalmıştım… O güne kadar, kültürel anlamda yaptığım ettiğim her şeyi, bütün ülkemin hizmetine sunmuş, doğduğum beldeye de özel bir şeyler yapmayı düşünmemiştim hiç… Yazdıklarımla, konuştuklarımla ülkemin genelinin hizmetinde olmaya özen göstermiştim sadece…
Ama… Anadolu medeniyetinin, kültürünün beşiği illerimizden biri olan Sivas’ın, birçok alanda hak etmediği bir noktada bulunması kadar, beni rahatsız eden suçlamalara mâruz kalması da anlaşılır gibi değildi…
Ya son yıllarda “Sivas” denilince medyamızın üstüne çöken, insanların yüzüne hâkim olan—en hafif yakıştırmayla—ürkmenin gerekçesi neydi acaba?
Olumsuzlukları, karamsarlıkları açmak ve can sıkmak değil elbette muradım.
Ama… Öncesinden başlayarak, Selçuklu döneminde zirveye tırmanarak devam edegelen kültürel beşiklikteki öncü Sivas’ın, 2000’lerin Türkiye’sinde en azından “sevimli” görünmediği bir gerçekti…
O halde… Sivas’ın; lâyık olduğu ilgiye yeniden kavuşması, hak ettiği “örnek vilayet” konumuna yeniden gelebilmesi için yapılması gereken bir şeyler olmalıydı…
İşte tam da bu tesbitin üstüne; “İyi güzel de… Madem bu şehir asırlar öncesinde kültürlere kaynaklık, beşiklik etmiş… Bu gün de o günleriyle övünmesi, o günlerde olduğu gibi kültürel bir hamleye kalkışması lâzım Sivas’ımın!” dedim kendi kendime…
Kimseden bir şey istemeden, kimseyi yönlendirmeye kalkmadan sordum kendime işte o zaman: “Ben ne yaptım?”
Cevabı kısa ve üzücüydü: “Hiç!”
O halde hemen bir şeyler yapmalı, işin bir tarafından girişmeliydim…
Kültürün kaynağı da anahtarı da kitap olduğuna göre oradan başlamak istedim…
Bilenler bilir… Ciddî sayıda kitap sahibi olanlar, kitaba merakı olanlar için kitabın maddî değeri bir hiçtir… Ele alınan her kitabın; ne zaman, hangi şartta, nerede alındığı, okunduğunda kimlerle neler paylaşıldığı gibi serüvenler ise paha biçilemez özel birer zenginliktir…
Âcizâne benim de yıllar içinde oluşturduğum bir kitaplığım var. Doğduğum ilçe olan Hafik’te ise bir kitaplık olup olmadığını bile bilmiyordum… Hemen Belediye Başkanı Sayın Osman Budak’ı aradım… Kültür Bakanlığı’nın ilgili birimiyle temasa geçtim… Sonunda; Hafik’te bir kültür merkezi oluşturmak üzere mutabakata vardık sayın belediye başkanı ve dönemin kaymakamı Sayın İsmail Ustaoğlu’yla… 2004 Ağustos’unda, İstanbul’dan annem, babam, eşim, oğlum, kardeşim, yeğenim ve Beyoğlu Gençlik Tiyatrosu oyuncularıyla birlikte Hafik’e gidip, 3200 kitabın içinde olduğu kolileri, sayın kaymakama ve belediye başkanına teslim ettik. Yapılacak olan kültür merkezi içinde Hafikli hemşehrilerimin faydalanacağı bir kitaplık kurulması için…
Benim kitapları Hafik’e teslim edişimden sonra dönemin Sivas valisi Sayın Hasan Canpolat’ın da öncülüğünde başlayan çalışmalar bir yıl sürdü… Hafik’in tarihî “Koçhisar Mektebi”, bu süre içinde onarıldı.
Sivas Kongresi’nin yıldönümü dolayısıyla 4 Eylül’de Sivas’ta düzenlenen büyük kutlamalar arasında, adı “Hafik Kültür Ve Sanat Evi” konulan binanın da sanal açılışı yapıldı… 5 Eylül 2005’de ise Hafik’te gerçek bir açılış gerçekleştirildi…
Bir yıl önce harap halde olduğunu gördüğüm tarihî “Koçhisar Mektebi” binası, aradan geçen süre içinde Sivas valiliğinin önderliği, Hafikli iş adamı Av. Ömer Koçak Ağabeyin maddî katkılarıyla son derece temiz ve güzel bir hâle getirilmişti…
Hafik’teki bu açılışa; dönemin Sivas Valisi Sayın Hasan Canpolat’ın yanı sıra dönemin Hafik Kaymakamı Sayın İsmail Ustaoğlu, Hafik Belediye Başkanı Sayın Osman Budak, işadamı Av. Ömer Koçak ve çevre ilçelerin kaymakamları ve Hafikliler katıldılar.
Söz konusu “Hafik Kültür Ve Sanat Evi” bünyesindeki bir oda bilgisayarlarla donatılmış… Bir oda bilârdo salonu yapılmış… Bir oda sergi ve gerektiğinde küçük toplantılara uygun düzenlenmiş… Bir oda dinlenme ve sohbet odası olarak düşünülmüş…
Bir oda da; toplam 3200 kitaplık bağışımla oluşan kitapların son derece düzenli biçimde okurlarını beklemeye hazır hâle getirildiği okuma salonu yapılmış. Yani Hafik’te şimdi çok yönlü bir kültür ve sanat evi gerçekten var… İşte bundan sonrası daha bir önem kazanıyor…
Neredeyse 40 yıl içinde, çoğu zaman harçlığımdan kese kese aldıklarımın çoğunlukta olduğu, yıllarca gözümün önünde, elimin altında olmasına alıştığım kitaplarımla oluşturulmuş okuma salonuna girerken ayrı bir heyecan ve huzur duymuştum.
Kitapları bağışlarken amacım; doğduğum beldenin insanlarının kültürel ve sosyal alandaki eksiklerine bir katkıda bulunabilmekti. Yani sosyal ve kültürel bir borç ödeme. Bu açılışa giderken de götürdüğüm 200 kadar kitapla, toplam 3400 kitap bağışlamıştım ama… Görevimin tamamlandığına inanmıyordum. Aksine görevim daha yeni başlıyordu.
İşte aslında işin bundan sonraki öncelikli tarafı Hafiklilere düşüyor… O binayı uygun biçimde kullanacaklar, o kitapları okuyacaklar ve boş boş oturmaktan—özellikle gençler— vaz geçecekler… Kaymakam, belediye başkanı, millî eğitim müdürü ve hatta müftü de yol göstericilik yapacaklar…
Mesele sadece Hafik’le de sınırlı değil… İşin başında Sivas’la girdik ya konuya… Aslında, 2003 sonbaharında “Ben ne yaptım?” sorusunu sorana kadar doğduğum toprakları ihmal ettiğime dair ifadem tam da doğru değil… Çünkü… O tarihin yaklaşık 15 yıl öncesinde; Yücel Çakmaklı Ağabeyim başta olmak üzere, kimi sinemacı dostlarla birlikte, Anadolu’nun orta yerinde, kültürümüze asırlarca kaynaklık ve beşiklik etmiş Sivas’ta, “Altın Başak” adı altında, başta “sinema şenliği” düzenlenmesi olmak üzere bazı kültürel faaliyetler yapılması için tavsiyelerde bulunmuştuk… Ama ilgilenen olmadı…
Neyse… Geçmiş geride kaldı ve zararın neresinden dönülse kârdır…
Bir şehrin lâyık olduğu sosyal ve kültürel seviyeyi elde etmesindeki aslî unsur o şehirde yaşanan kültürel hareketliliğin varlığı ve devamlılığıdır… Bağrında bir de üniversite barındıran Sivas’ın, daha geniş tabanlı, daha farklı alanlarda periyodik kültürel faaliyetlere de imza atması lâzım artık… Valisiyle, belediye başkanıyla, ilçe kaymakamları, belediye başkanları ve yurdun dört bir yanında dağılmış vakıflarıyla, dernekleriyle… Belki de bu görevleri bundan böyle “Sivas Platformu” üstlenir…
Vakti zamanı gelince, “Ben ne yaptım?” sorusu karşısında gönül rahatlığı yaşayabilmemiz için başka çaremiz yok… Kolları sıvamanın tam zamanı…
Sadece “ben” ve “Sivas” da değil elbette mesele… İkisi de birer simge…
Ne diyordu merhum Fethi Gemuhluoğlu Ağabey; “Sanatla düşürüldük bu hâle… Yine san'atla kalkacağız ayağa!”
Ona göre… Sorun kendinize “Ben ne yaptım?” sorusunu hemen…
Dalga geçmek de sızlanmak da yok!
07.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|