Bizde kimi yargıçlar istikrarsızlığı tetiklemeye uğraşırken ‘Berlin’de hakimler var’ deyimine uygun olarak Londra’da da gerçek yargıçlar var. 58 yaşındaki Lord Coleridge bu kahraman yargıçlardan birisi. Ülkesindeki sosyal çöküntü ve anarşiye neşter vuruyor. Çanların, ailenin ve toplumun temeli için çaldığını görüyor ve dahası, söylüyor. Adeta kalemini toplum için kırıyor ve gong çalıyor. İngiliz toplumunun sarî ve salgın bir hastalığın pençesine yakalandığını; bu illetin de aile çöküntüsü ve tefessühü olarak kendini gösterdiğini beyan ediyor. Tepeden tırnağa İngiliz toplumunun çöküntü içinde olduğunu söylemekten kaçınmıyor. Daha dünkü İngiliz gazeteleri Charles ile Camilla’nın evliliklerinin çatırdadığını yazdılar. Yargıç, gözünü budaktan ve sözünü yar ve ağyardan sakınmıyor. Tepeden tırnağa kraliyet ailesinden aşağıya kadar aile kurumunun tarumar olduğunu ifade ediyor. Aile tefessühü toplumun bütün katmanlarına sirayet etmiş kemiriyor. Bunu bir yangına ve Roma’nın yanmasına benzetiyor ve şunları söylüyor: “Roma yanarken yetkililer Neron gibi tepiniyorlar...”
Kızgınlığını ne Kraliyet ailesinden, ne de Başbakan Gordon Brown’dan alabiliyor. Plastik poşetlerle ilgilendiği kadar aile kurumuyla ilgilenmediğini söylüyor. Bizde ise başbakan üç çocuk istedi diye adamı ipe gönderiyorlar. Çok ilginç, aile çöküntüsünün tahribatını ve tahripkârlığını küresel ısınmanın etkilerine benzetiyor. Gelecek 20 yıl içinde aile tefessüh ve çöküntüsünün etkilerinin küresel ısınmayla aynı ve eşdeğer olacağını ifade ediyor.
Gayyur yargıç şöyle devam ediyor: “Aile erimesiyle alâkalı olarak öyle bir süreçten geçiyoruz ki bunun etkileri felâket düzeyine varmış olacak ve aile, küresel ısınmanın sonucunda eriyen buzdağları gibi eriyecektir...” Aile yargıçlarının da durumu uzaktan uzağa bitmeyen senfoni veya karnaval gibi seyretme durumunda kaldıklarını ve kan içip kızılcık şerbeti içmiş gibi hareket ettiklerini ifade ediyor. Bunun ileride aile istikrarını baltalayacağını ve sosyal anarşiyi körükleyeceğini söylüyor. Bir annenin birkaç babadan çocukları olduğunu ve bunlar arasında bir bağın olmadığını da hatırlatıyor. Son yirmi yıl içinde ebeveynlerden biriyle ikamet eden çocuk sayısının (yani parçalanmış ailelerin) ikiye katladığını ifade ediyor. Dolayısıyla toplum sağlığının bıçak sırtında olduğunu ve felâket noktasına yaklaştığını dermeyan ediyor.
***
Almanya’da doğum oranları İkinci Dünya Savaşı seviyesinin altına inerken İngiltere’de aile kurumuyla ilgili istatistiklerin başladığı 1862 yılından bu yana evlilikler ilk defa alarm verir şekilde en düşük seviyesine gerilemiş bulunuyor. 2006 istatistiklerine göre evlenme oranında bir önce yıla oranla 4 puan gerileme bulunuyor. Bin kişide kadınlarda 20.5, erkeklerde yüzde 22.8 olan evlenme oranı 16’ya kadar gerilemiş vaziyette. 2002 ile 2004 yılları arasında nisbî olarak artan evlilik oranları daha sonra yeniden düşüşe geçmiştir. 1991 ile 2006 yılları arasında erkeklerde ilk evlenme yaşı 31.8 iken kadınlarda 29.7 civarında bulunuyordu. Birinci evlilikler de yaşanan düşüş gibi, ikinci ve sonraki evliliklerde de düşüş kaydediliyor. 1992 yılından beri evlilik merasimleri kiliseden ziyade seküler alanlarda yapılıyor. 1990’larda sivil merasimler yüzde 47 seviyesinde iken bu 2006’da yüzde 66 seviyesine ulaşmış bulunuyor. Kısaca İngiltere ve Wales de evlilik oranları 150 yılın en düşük seviyesinde seyrediyor. Buna göre yıl boyunca yapılan evlilikler sadece 236.980 kişiyi kapsıyor. Sadece 1895 yılında bu rakama yakın olarak 228.204 rakamına ulaşılıyor.
***
Bununla birlikte züğürt tesellisi babından İngiltere Çocuk, Aile ve Okullar Bakanlığı sözcüsü, Coleridge’nin tespitlerine katılmadıklarını ve ülkede hâlâ ailelerin yüzde 70’inin evli çiftlerden oluştuğunu ve bunun da önemli bir kriter olduğunu savunuyor. BBC’nin gerçekleştirdiği bir ankete göre de halkın yüzde 75’inin ailenin geleceği konusunda iyimserliğini muhafaza ediyor. Bunun, 1964 yılındaki durumdan bile daha iyimser tabloya işaret ettiği belirtiliyor. Bir yerde sakatlık var, ama nerede? Bu, Batı’nın çökmesiyle alâkalı tartışmaları da akla getiriyor. Kouchner ‘Batı battı batıyor’ derken Polonya Dışişleri Bakanı aksini savunuyor ve ‘Zaten Batı batı olmadan evvel de batıyordu’ diye pişkinlik örneği gösteriyor. Galiba batış Titanik’ten çok iyi gözlemlenemiyor.
07.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|