YÜKSEK TAHSİL ‘CEHALET’TEN KURTARMIYOR
Eskiden cehalet bilmemekten kaynaklanırdı. ‘Cahil’, bilmeyene denirdi. Bilgi elde edilince, kullanılırdı. Dolayısıyla insanları bilgilendirdiğiniz zaman mesele biterdi.
Günümüzde ise durum değişti. Okur-yazar olmak, orta veya yüksek tahsil, artık cehaletten kurtarmıyor insanı. Pek çok ağır suç oranlarının altından yüksek tahsilliler çıkıyor. Nitelikli dolandırıcılar, hırsızlar, dalavereciler, hortumcular; devleti, kurumları soyanlar, belki de en fazla hak ve hukuku çiğneyip, gasp edenler ne garip ki, hepsi çok güzel üniversitelerde, puanları yüksek fakültelerde okumuş, iş adamı olmuş, bir makama oturmuş, dış görünüşüne bakıldığında ‘adam kılıklı’ insanlardan oluşuyor.
Tek kanatlı uçuş denemeleri sonuç vermiyor. İnsanları bilgi ile donatabilirsiniz; ama bu ‘mutlu insan’ı netice vermiyor. Bilgi, ruh bekliyor.
‘ADAM’LIK KRİTERLERİ YENİLENMELİ
Birisine adam (!) denilmesi için, okuduğu fakülte, giydiği takım elbise, kravat, boyalı ayakkabı, siyah gözlük, işlem tamam. İnsanlarımız da böyle bir tiplemeyle karşılaştıklarında hemen yelkenleri indiriveriyor. Böyle tiplemeler ‘adam’ sanılıyor.
Hayır, yeterli değil efendim. Yani hınzır, ayı, tilki, bukalemun karakterliler, insanların karşılarına hayvan suretinde çıkmıyorlar ki. Adama ‘insanlık’ katan taşıdığı duygudur.
Profesör annesini boğazlayan kız çocuğu eğitimsiz değil; ailesini doğrayan genç eğitimsiz değil; sevdiği kız arkadaşını boğazlayan cani ruh bir tıp talebesi, bunun gibi onlarca, yüzlerce örnekler artık bulunabiliyor.
Neden? Neden eğitim, ideal insan tiplemesini doğurmuyor? Bir eksiklik var bir yerde. Hem de çok büyük bir eksiklik.
“Dinsiz ilim kör, ilimsiz din topaldır.” Asrın müceddidi, ideal insan profilini netice verecek eğitim modelini, geçen veciz ifadeyle özetlemiş.
DİNSİZ İLİM, İNSAN İÇİN FAYDA İÇERMİYOR
Ortasıyla yükseğiyle eğitim, bir şeylerin yokluk sinyalini veriyor. Dinin katılmadığı ilim, insana fayda taşımıyor, şüphelere sevk ediyor. Onun için dinsiz ilim kör, ilimsiz din topal tanımlaması yapmış asrın müceddidi. Dinin olmadığı her şey yarım kalıyor.
İnsan da bir liseden, bir üniversiteden diploma alabilir ama bu hem kendisi, hem çevresi ve hem de insanlık ailesi için ‘yeterlilik’ anlamına gelmiyor. Çarpıklıklar bir türlü bitmiyor.
Üniversite hocalarının -ilgili kesim- demokrasi karşısındaki antidemokratik duruşu ve hukuk dışı oluşumlara olan müsamahakâr bakışları, nasıl bir halet-i ruhiyeye sahip olduklarını göstermektedir.
Ya o çetelere bulaşmış, askerlere, rektörlere, profesörlere, doçentlere, müdürlere ne demeli. Hatta zamanında asker ocağında görev almış, generallerin ‘ulusalcılar’ adındaki bir komitenin içinde bizzat yönetici veya kurucu olmasına ne demeli.
Bunlar eğitimsiz mi? Cahil mi? Evet, eğitimsiz ve cahiller. Çünkü tek kanatlı bir eğitimin mağdurlarıdırlar. Demek sadece tıp, matematik, fizik gibi fen bilimleri ile eğitim tamamlanmış olmuyor. Sadece fen bilimlerinin verildiği insanlar, kendilerine ve başkalarına zarar vermekten geri duramıyorlar. İnsanlar içinde dinin olmadığı diploma alıyorlar, ama ‘derin’ ihanet şebekesine üye de oluyorlar.
Peki bu insanları ölçülü davranışa ne ulaştıracak?
İNSAN, ÖNEMSEDİKLERİYLE İNSANDIR
Bilgi çoğaldı, ama davranışların kalitesi azaldı. İnsanlar diplomalı, bilgili oldular, ama dinsiz bilgi insanları ‘eçhel’ sınıfında bıraktı.
İnsanlar, diploma alarak hamalı oldukları bilginin esiri oldular. Hatta edindikleri bilgileri kendilerine ve çevrelerine silâh olarak kullandılar. Kontrolsüz bilgi önce taşıyanı zehirledi.
Çok bilgi, nitelikli davranışa dönüşmedi. Karşılıklı hak ve hukuka riayeti beraberinde getirmedi. Anlayış artmadı. Sevgi, saygı, hürmet, şefkat, adalet artmadı. Hoşgörü artmadı. İbadet artmadı. Günahlardan kaçındırmadı insanları edindikleri bilgi.
Hadis-i Şerif insana haddini bildiriyor: “İnsanlar helâk olur, ancak bilenler kurtulur. Bilenler de helâk olur, ancak bildiklerini yaşayanlar kurtulur. Bildiklerini yaşayanlar da helâk olur, ancak ihlâslı olanlar kurtulur. İhlâslı olanlar da her an onu kaybetmek tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Lem’alar, 20. Lem’a, s.152
İNSANI İDARE EDEN GİZLİ GÜÇLER
HAD ALTINA ALINMALIDIR
İnsandaki gizil güçler olan akıl, gadap ve şehvet duygularının eğitilmesiyle insan insanlaşıyor. Bu duygular ‘vasat’ta kullanıldığında insanın, insanlık cevheri ortaya çıkıyor.
Bu duygular da ancak, günde beş vakit insana kulluğunu hatırlatan namazla fayda haddine kavuşmuş oluyor. İbadet olmazsa, insandaki bu kuvveler, insanı idare etmeye kalkıyor. Onun için sadece aklına güvenenler, cerbeze yapıp doğruyu yanlış olarak takdim ediyor; sadece kazançlarına güvenenler, ne şekilde ve nereden gelirse gelsin, diyorlar. Ya da insanlar kontrolsüz öfkelerinin esiri olarak, canavar bir hayvan suretine dönüyorlar.
İnsanlardaki kulluk bilinci, duyguları vasatta kullanmayı netice verecektir.
MEDRESETÜ’Z- ZEHRA
GÜNDEMDEN HİÇ DÜŞMEYECEK
Din, ilimden ne kadar uzaklaşırsa insanların davranışlarındaki sapmalar o nispette artıyor. Bu tesbiti, yaşanan hadiseler oldukça acı şekilde doğrulamaktadır.
Bediüzzaman’ın, hayata geçmesi için, gerek Osmanlı yönetimine ve gerekse Cumhuriyet idaresine projesini sunduğu ve din ilimleri ile fen ilimlerinin birlikte okutulması esasına dayalı olan, “Medresetü’z- zehra” ismindeki darülfünun modelinde; tıp, matematik, fizik, kimya, biyoloji vd. ilimleri okumuş, ama dininin esaslarını da öğrenmiş ve yaşayan bir insan profili amaçlanmaktaydı. Böylece talebenin vicdanı din ilimleriyle nurlanmış ve fen ilimleriyle de aklı teçhiz edilmiş olacaktır. Formülde; “Vicdanın ziyası, ulum-i diniyedir. Aklın nuru, fünun-i medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit birincisinde taassup ikincisinde hile, şüphe tevellüt eder.” Münâzarât, s. 305.
Böyle bir eğitimden geçmiş insan, kendisine karşı, çevresine karşı ve yaratıcısına karşı olan sorumluluklarını bilen bir insan olacaktır.
KALBDE, BİR MÂNEVî YASAKÇI, FENA
MEYİLLER NEFİSTEN ÇIKTIKÇA ’YASAKTIR’ DER
Akıl ile kalp birlikte çalışınca; vicdanı kontrolde olan talebe, bir fena bir adım atacağı sırada, İslâmın çizdiği çizgiyi gözetmeye başlayacaktır: “Hadd-i şer’îyi tahattur ile ulvî zecr ve vicdanî bir yasakçı o hissin karşısına çıkar, susturur.
“Evet, iman, kalbde, kafada daimî bir mânevî yasakçı bıraktığından, fena meyelânlar histen, nefisten çıktıkça ’yasaktır’ der, tard eder, kaçırır.
“Evet, insanın fiilleri kalbin, hissin temayülâtından çıkar. O temayülât, ruhun ihtisasatından ve ihtiyacatından gelir. Ruh ise, iman nuru ile harekete gelir. Hayır ise yapar, şer ise kendini çekmeye çalışır. Daha kör hisler onu yanlış yola sevk edip mağlûp etmez.” Hutbe-i Şamiye, s. 82.
Bu tahlil, sosyologların, eğitim bilimcilerin, devlet ricalinin, hatta ülkesini, insanlarını, evlâtlarını düşünen ehl-i vatanın dikkate alması gereken bir hakikat reçetesidir.
Toplumsal değişimin temeli birey değişimleridir. Birey aileyi, aile toplumu değiştirecektir. Buna birey davranışlarının nitelik kazanması da diyebiliriz.
Yoksa dinsiz ilimli diplomalılardan çok çekeceğimiz var.
05.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|