Dinimiz, hep âyet ve hadislerinde birlik, beraberlik, tesanüd ve dayanışma içinde, tek ruh, tek yürek, tek bilek olmayı emreder. Mü’minler birbirinin gören gözü, işiten kulağı, düşenen aklı olacaklardır. Birinin sevinciyle diğeri de sevinecek, birinin üzüntüsünü diğeri de üzüntü edinecektir. “Ben” yoktur, “Biz” vardır aralarında.
Mü’minler bu hakikatlere ayna ve mazhar oldukları ölçüde yükselir ve huzur bulurlar.
Dinin önemini kavramamış, dine bağlılıkla Allah katında değer ve makam kazanmanın farkında olmayan bir insana bunları nasıl anlatacaksınız? En büyük makam ve mertebenin Allah’ın rızası, hoşnutluğu olduğunu ve O'nun sevgili, velî bir kulu olmanın anlamını bilen bir insan için ise bu gerçek, hiç de ihmal edilmemesi gereken bir nokta olarak karşısına çıkar.
İnsan özel gayretleri sonucu bir veli, yani Allah’ın sevgili bir kulu, bir Allah dostu seviyesine yükselebilir. Veliyy-i kâmil olması da işten bile olmaz. Aynı durum şahs-ı manevî için de söz konusudur. Şahs-ı mânevî de taşıdığı özellikler sebebiyle bir velî, hatta veliyy-i kâmil olabilir. Bunu bir ifadesinde Bediüzzaman Hazretleri şöyle anlatır: “Evet, velâyetin kerameti olduğu gibi, niyet-i hâlisenin dahi kerâmeti vardır. Bahusus lillah için olan bir uhuvvet dairesindeki kardeşlerin içinde, ciddî, samimî tesanüdün çok kerâmetleri olabilir. Hatta şöyle bir cemaatin şahs-ı manevîsi bir veliyy-i kâmil hükmüne geçebilir, inâyâta [yardımlara] mazhar olur.”1
Evet, Allah için olan bir uhuvvet dairesindeki kardeşlerin içinde, ciddî, samimî tesanüdün, dayanışmanın bu kadar avantajları olabiliyor, böyle bir cemaatin şahs-ı manevîsi de İlâhî yardımlara kavuşabiliyor.
Bu tesanüd o kadar önemlidir ki zaman, mekân, hatta âlem farklılıkları bile aradan kalkar. Onun için Bediüzzaman, “Mesleğimizde zaman mekân sohbetimize mani olmaz. Şarkta, garpta, hatta ahirette, berzahta olsak da beraberiz. Meselâ berzahta Hafız Ali (ra) hergün mânen yanımızdadır. Bu hakikate binâen sûrî ayrılmaya, hatta ölüme ehemmiyet vermemeliyiz.”2
Başka bir yerde de Bediüzzaman Hazretleri talebelerinin kendisiyle Risâleleri okudukça görüp sohbet etmiş olacaklarını söyler. Ehl-i hakikatin sohbetine zaman, mekân engel olmayacağını; mânevî radyo hükmünde biri şarkta, biri garpta, biri Berzahta olsa da iman ve Kur’ân bağı onları birbiriyle konuşturacağını belirtir.3
Samimî bir tesanüd ve ittifakın ihlâsla yapıldığında sayısız faydalar sağlayacağına da İhlâs Risâlesi’nde dikkat çeker Bediüzzaman. Hadsiz menfaat sağladığını, korkulara, hatta ölüme karşı en önemli bir siper, bir dayanak noktası olduğunu ifade eder. “Çünkü” der, “Ölüm gelse, bir ruhu alır. Sırr-ı uhuvvet-i hakiki [gerçek kardeşlik] sırrıyla, rıza-ı İlâhî yolunda kardeşleri adedince ruhları olduğundan, biri ölse, ‘Diğer ruhlarım sağlam kalsınlar. Zira o ruhlar her vakit sevapları bana kazandırmakla mânevî bir hayatı idame ettiklerinden, ben ölmüyorum’ diyerek, ölümü gülerek karşılar. ‘Ve onlar vasıtasıyla sevap cihetinde yaşıyorum, yalnız günah cihetinde ölüyorum’ der, rahatla yatar.”4
Ne kadar kârlı, ne kadar avantajlı değil mi? Kârını düşünen insan kalıcı, sürekli kârları gözardı edemez.
Dipnotlar: 1- Mektûbât, s. 360-361., 2- Emirdağ Lâhikası, s. 93., 3- Kastamon Lâhikası, s. 7.,
4- Lem’alar, s. 223.,
05.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|