Hak ve hürriyetler noktasında atılan her müsbet adımı takdir etmek gerekir. Ancak Türkiye’nin, son yıllarda bu önemli konuları ihmal ettiği de bir gerçek. Birinci öncelik olması gereken; hak, hukuk, adalet, insan hakları gibi kavramlar gündemin arka sıralarına kaydırıldı.
Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimizde hep bu konular gündeme geliyor. AB yöneticileri bu konulardaki eksiklikleri hatırlatınca, Türkiye’yi yönetenler de onlara tepki gösteriyor. “Sizin niyetiniz bizi oyalamak, bıktık bu oyundan. Bizi AB’ye üye olarak kabul etme niyetiniz yoksa açıkça söyleyin” anlamına gelecek beyanlar duyuluyor. (Milliyet, 4 Nisan 2008)
Tabiî ki Avrupa da yekpare bir yapıdan ibaret değil. Türkiye’yi üyeliğe kabul etmek istemeyen gruplar, etkili merkezler ve mihraklar olduğu gibi, kabul etmek isteyen ve bunun için de gayret sarf eden insaf ehli yöneticiler de vardır. Üstelik ‘dost’ kabul edebileceğimiz bu yöneticiler, en azından bugün itibarıyla çoğunluğu teşkil ediyorlar.
O halde Türkiye’yi idare edenlerin yapacağı şey, Avrupa Birliğine rengini veren ve Türkiye’nin üye olmasını isteyen çoğunlukla iş tutmak olmalıdır. Aleyhte beyanları fazla dikkate almayıp, müsbet, haklı ve doğru olan üyelik yolunda ilerlemek gerekir.
Hiç akıldan çıkarılmaması gereken nokta şudur: Türkiye’nin AB’ye üye olmasını isteyen milletin maksadı, Türkiye’de ‘insanca’ yaşayabilmektir. Bu tesbitin altı ve üstü doldurulabilir, ama temelinde; hak, hukuk, adalet ve insanca yaşama ‘kriterleri’ olmalıdır. Bu hedefe ulaşmak için AB üyeliği uygun bir yol ve metod olduğuna göre, bu hedeften şaşmamak lazım. Yoksa isim ve resimlere takılarak bir noktaya varamayız. Yani, bu hedefe ulaşmanın yolu ve metodu mesela ‘Ankara Birliği’ne üye olmaktan geçiyorsa o tercih edilsin! Türkiye’nin ve dünyanın geldiği şartlar itibarıyla AB yolunda atılan adımlar, umumiyetle millet menfaatine neticeler vermektedir. Bu noktadaki ısrarın sebebi de budur.
Türkiye’yi idare edenler, “AB, Türkiye’yi oyalamasın” diyor. Ortada bir ‘oyalama’ olduğu doğrudur. Ama kimin kimi ve nasıl oyaladığı tartışmalı bir konu. En başta millet oyalanıyor. Yeni ve sivil bir anayasa vaadi, yasakların sona erdirileceği, ekonominin düzeleceği, her konuda çağ atlama, özgürlükleri engelleyen kanun maddelerinden kurtulma, çetelere son verme gibi vaadleri dinleye dinleye bu günlere geldik. Bu vaadleri sıralayıp, sonra da gerçekleştirmemek netice itibarıyla milleti ‘oyalama’ değil midir?
Nasıl ki AB’nin oyalamasına kızma hakkımız varsa, Türkiye’yi idare edenlerin de milleti oyalamasına itiraz ederiz. Üstelik, Türkiye’yi idare edenlerin millete verdiği sözleri unutup gereğini yerine getirmemesi, AB yöneticileri için de oyalama bahanesi oluyor. Bu güne kadar verilen sözler yerine getirilmiş olsaydı, AB yöneticileri Türkiye’yi üye yapmamak için bahane bulabilirler miydi?
Önce üzerimize düşen vazifleri yapıp, verdiğimiz sözleri tutalım. Ondan sonra da Türkiye’yi oyalamaya devam ederlerse haklı olarak itiraz edelim. Evimizin önündeki ‘çöp’leri temizlemeden, mahalleye ‘temizlik’ dersi vermeye kalkmamız pek de inandırıcı olmuyor.
Millet olarak, bizi oyalamaya çalışanlara karşı uyanık olmakta fayda var.
05.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|