Ne zaman ve nasıl mutlu olur veya mutsuz oluruz? Bunun için bir çok sebep sayılabilir. Bu hususta şüphesiz en doğru hüküm, Yaratıcının ve O'nun Elçisinin koyduğu kural ve verdiği hükümlerdir. Bir hadis-i şerifte dikkat çekilen şu husus insanın mutluluk veya mutsuzluğunun ölçüsünü vermektedir.
Bu hadis-i şerifte insanın Allah tarafından kendisi için takdir edilene razı olmasının mutluluğundan olduğu bildiriliyor. Mutsuzluğu da Allah’tan iyilik istememesi ve Allah’ın kendisi için takdir ettiğine rıza göstermemesidir.1
Ne muazzam bir ölçü değil mi? Sadece bu ölçüye uysa bile insanın mutlu olmamasına imkân yoktur. Düşünün bir kere! Allah’a bütün gönlüyle inanmış, zarar ve menfaatin O'nun elinde olduğunu kabullenmiş bir insan! Ona bolluk ve bereket verecek olan ise Allah. Öyleyse O'na tevekkül etmekten başka ne yapabilir ki?
Evet, inançlı bir insan için O'na tevekkülden başka yol yoktur. Ve böyle bir kimsenin mutlu olmaması için de hiçbir sebep yoktur.
Önce kişi çalışır, işin kural ve kaidelerine göre hareket eder, yapılması gerekenleri bir bir yapar. Cenâb-ı Hak da az veya çok ona birşeyler ihsan eder. Demek hakkından hayırlısı buymuş. Yoksa tenbel tenbel oturup, “Eh, ne yapalım, kaderimizde ne yazılmışsa başımıza o gelir, o kadar kazanırız” demenin dinle, imanla ilgisi yoktur. Bu tenbelliğe kılıf uydurmaktan başka birşey değildir. Kur’ân, “İnsan için çalışmaktan başka birşey yoktur”2 buyurmuyor mu?
Öyleyse insan çalışıp Allah ne takdir etmişse ona razı olacak. Mesnevî-i Nuriye’de ne güzel dile getirilmiş. Deniliyor ki: “Her şey kader ile takdir edilmiştir. Kısmetine razı ol ki rahat edesin.”3
Kişi üzerine düşenleri yaptıktan sonra, “Rabbim, bana bu kadar takdir etmiş. Demek hayırlısı buymuş” der, rahatlar, huzur bulur.
Gözü sürekli yukarılarda olan insan ise kısmetine razı olmaz, “Bu kadar da olur mu? Falan daha çok kazanıyor, benimkisi niye az?” der, kanaatsiz ve şikâyetçi tavrıyla hâlinden memnun olmaz, şikâyetten kendini alamaz. Böyle bir insanın mutsuz olması ise kaçınılmazdır. Hani, “Kadere iman eden, kederden emin olur” demiyor muyuz?
Kadere iman her şeyin Allah’ın takdiriyle olduğunu kabulü gerektirir. “O ne takdir etmişse demek hakkımızda hayırlısı buymuş. Bizi bizden daha iyi bilen O olduğuna göre, görünüşte az bile verse, belki o hakkımızda çoktan daha hayırlı. Kimbilir o çoklara kavuşsak yoldan çıkacağız, istikametimizi koruyamayacağız, günahlara dalacağız” diye düşünür.
Evet, O'na teslim olmak bütün meseleleri çözmeye yetiyor. Hem Kur’ân’da yer alan her şeyin takdir edilmiş olduğunu bildiren şu hakikat de insanı yatıştırmaya yetmez mi? Bu Kur’ânî hakikat insanı kaybettiğinde üzülmekten, birşey elde ettiğinde de şımarmaktan alıkoymaktadır. Çünkü yeryüzünde vuku bulan her hadise ve başımıza gelen her musibet yaratılmadan evvel bir kitapta yazılı bulunmaktadır, yani takdir edilmiştir.4
Demek kısmetine razı olan mutlu, olmayan ise mutsuz olur.
Dipnotlar:
1- Tirmizî, Kader: 15.
2- Necm Sûresi: 39.
3- Mesnevî-i Nûriye, s. 110.
4- Hadid Sûresi: 22-23.
11.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|