Ebû Musa’nın (r.a.) rivayet ettiği hadis-i şerife göre Efendimiz (asm), Cenâb-ı Haktan naklederek buyurmuşlardır ki: “Bir kulun çocuğu öldüğü zaman Cenâb-ı Hak meleklerine, ‘Kulumun biricik evlâdının ruhunu aldınız mı?” diye sorar. Melekler, “Evet” derler.
Cenâb-ı Hak, “Demek kulumun ciğerparesinin ruhunu aldınız” buyurur.
“Evet.”
“Peki, kulum ne dedi?”
“Sana hamd etti ve ‘İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi raciûn=Biz Allah’tan geldik ve Ona dönüyoruz’ dedi.” Bunun üzerine Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: “Öyleyse kulum için Cennette bir saray yapın ve adını da hamd Sarayı koyun.”1
Kulun yaptığı iş zor iş ve aldığı mükâfat da o ölçüde büyük: Cennette Hamd Sarayı.
Çetin imtihandır evlât imtihanı. Güçlü iman gereği, ciğerparelerinin vefatlarında, “Bu yavru Halıkımın benim nezaretime verdiği sevimli bir mahlûku idi. Bir emanetti. O verdi. Şimdi de hikmeti gereği emanetini benden aldı, daha iyi bir yere götürdü. Benim o emanette bir hissem varsa, hakikî bin hisse Onun Hâlık’ına aittir” diye düşünen o anne veya baba sabır içinde şükrederer. Ne isyan eder, ne de şikâyete girerler. Ne de meyusâne feryat ederler.
Evlâdları vefat ettiğinde Ümm-ü Süleym yolculuktan gelen efendisi Ebû Talha’ya bu üzüntülü haberi şöyle haber vermişti: “Bir cemaat, bir ev halkına bir şeyi geri almak üzere emanet olarak verseler, sonra da geri almak isteseler, ev halkının onu vermeme hakları olur mu?”
“Hayır” demişti Ebû Talha (ra). Sonra da Ümm-ü Süleym: “O halde oğluna mukabil Allah’tan sevap bekle”2 diye cevap verdi.
Açıkça evlât, nezaret ve himayemize verilmiş Allah’ın bir emaneti, hoş ve güzel bir hediyesidir. Onu maddî ve mânevî tehlikelerden korumak ebeveynin görevidir. Vefatlarında da sabırla şükretmek onları Allah için sevmenin işaretidir.
Evet, Cenâb-ı Hak, onlar yaşarken olduğu gibi vefatlarında da yine bizi onlarla imtihan etmektedir. Kur’ân-ı Kerim de açıkça onların birer imtihan vesile olduklarında bir âyetinde şöyle anlatır: “Bilin ki mallarınız ve çocuklarınız ancak birer imtihandır; mükâfatın büyüğü ise Allah katındadır.“3 Evlâtları yetiştirirken imtihan olduğumuz gibi vefat ettiklerinde de benzer imtihanlardan geçiyoruz.
Evlâdının ölmekle yokluğa gitmeyeceğini bilen mü’min bu imtihanı sabır ve şükürle kazanır.
Gençlik Rehberi’nde denildiği gibi4 nasıl çok sevdiğin evlâdın can çekişirken Lokman Hekim, Hızır gibi bir doktor gelse, evlâdın dirilip gözünü açsa ne kadar sevinir, mutlu olursun.
Evet, o çocuk şu sıkıntılı dünya hayatından kurtuldu. Daha güzel bir yere gitti. Cennetin bir kuşu oldu. Orada daha güzel gezer, keyfeder. Hem orada “ebediyen yaşlanmayacak çocuklar”5 meâlindeki âyet sırrınca sürekli çocuk kalacak. Milyonlarca sene kucağına alıp seveceksin. Belki hayatta kalsaydı on sene çocuk olarak sevecektin. Ama o masum öldü, sıkıntısız, acısız bir âleme gitti. Orada sürekli senin çocuğun olacak.
Demek iman öyle bir hazine ki onda her derdin devası bulunuyor. Acaba bu teselli kaynağının yerini başka ne doldurabilir?
Dipnotlar:
1- Tirmizî, Cenâiz: 36. 2- Riyazü’s-Salihîn terc. Ve Şerhi, 1:77 (Buharî’den.) 3- Enfal Suresi: 28. 4- Gençlik Rehberi, s. 18. 5- Vakıa Suresi: 17.A
06.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|