Onlara en çok çöp tenekelerinin yakınlarında rastlarız. Hani şu kafası öne eğik, aç karnını doyurmak için sağa sola koşturan, üstü başı kirli sokak köpeklerine. İnsanların en yakınındaki canlılara, en sadık dostlarına yani... İnsanlarla bir arada yaşayan köpekler, benzer davranışlar göstermeye başlar. Bu yüzdendir ki bir yazarın da dediği gibi, bir toplumu köpekleriyle de tanıyabilmek mümkündür.
Sokak köpeklerinin yazılı bir tarihi olsaydı da okusaydık neler öğrenirdik kimbilir? Çok ilginçtir, sokak köpeklerinin zor zamanlarıyla insanlık tarihinin zor zamanları büyük oranda paralellik arz eder. Meselâ İstanbul’daki sokak köpekleri için en acı zamanlar İttihat ve Terakki iktidarıyla, 12 Eylül darbecilerinin zamanlarıdır. Zira İttihat ve Terakki Hükümetinin İçişleri Bakanı olan Talat Paşa’nın emriyle 1910’da İstanbul’daki bütün köpekler özel ekipler tarafından yakalanarak Hayırsız Ada’ya sürgün edilir. Zavallı köpeklerin aç susuz bir şekilde acı acı ulumaları günlerce İstanbul sahillerinde yankılanır. Mazlumun halinden mazlum anlar ve İstanbul halkı sürgündeki köpeklere her gün sandallarla yiyecek götürür. Ama bu çaba zavallı köpeklerin kurtulmasına yetmez. Dönemin İstanbul Belediye Başkanı olan Cemil Topuzlu, anılarında 30 bin köpek öldürdüğünü iftiharla söyler. Hayırsız Ada binlerce köpeğin mezarlığı haline gelir. İstanbul’daki sokak köpeklerinin Hayırsız Adaya sürgün edildikleri yıllarda, bütün ülkenin bir komite baskısı altına girmiş olması, doğu vilayetlerinde de Ermeni sürgününün gerçekleşmiş olması sizce de anlamlı değil midir?
İstanbul’daki sokak köpeklerinin başına gelen en büyük ikinci felâket ise yine İttihat ve Terakki zihniyetindeki 12 Eylül döneminde gerçekleşir. Darbeden sonra İstanbul’dan sorumlu olan generalin ilk işlerinden birisi, bütün köpeklerin itlâf edilmesidir. Bu dönemde İstanbul’da tam 88 bin köpek tek tek yakalanıp öldürülür. Ve bu icraat için gururla ‘Yıllardır sivil yönetimlerin çözemediği sorunu hallettik’ açıklaması yapılır. Aynı darbe sürecinde ülkenin dört bir yanında öldürülen, hapse atılan, işkenceden geçen, sürgüne gönderilen insanların sayısıysa, öldürülen köpeklerin sayısından çok daha fazladır.
Yani toplumla sokak köpekleri arasında gerçekten bir bağlantı vardır. Çocuk klâsiklerinden Tom Sawyer’ın Maceraları’nın da yazarı olan Amerikalı yazar Mark Twain 1861’de ziyaret ettiği İstanbul’da sokak köpeklerini görünce şöyle bir not düşer: “Hayatımda hiç bu kadar mahzun bakışlı ve kalbi kırık sokak köpekleri görmedim.” Mahzun bakışlı ve kalbi kırık bir halkın sokak köpekleri de benzer karaktere bürünmüş demek ki.
Bu ülkenin insanları köpekleri sever. Belki Ashab-ı Kehf’in cennetlik köpeği Kıtmir’den ötürü, belki Kur’ân’da hayvanlara merhametle yaklaşılması emredildiğinden ötürü dokunmaz onlara. Ama darbeciler değil köpekleri, insanları bile sevmez. Meselâ basında köpeksever yazar olarak bilinen, ama fırsat buldukça halkı aşağılayan, darbeyi teşvik eden bir yazar, darbeler zamanındaki köpek katliâmlarını neden hiç yazmaz acaba? ‘Söz konusu vatansa gerisi teferruattır’ gibi bir anlayışa sahip olan zihniyet için insanlar da köpekler de teferruattır çünkü. Kendileri gibi düşünmeyen insanların, onların nazarında köpek kadar değeri yoktur.
Bediüzzaman bir mektubunda, “Siyaset-i beşeriyenin en esaslı bir kanun-u esasîsi olan, ‘Selâmet-i millet için fertler feda edilir. Cemaatin selâmeti için eşhas kurban edilir. Vatan için her şey feda edilir’ diye, bütün nev-î beşerdeki şimdiye kadar dehşetli cinayetler bu kanunun su-i istimalinden neş’et ettiğini kat’iyen bildim”1 der. Bediüzzaman’ın bu uyarısına rağmen, bugün bir takım ehl-i dinin de ‘Söz konusu vatansa gerisi teferruattır’ gibi cümlelerin etkisine kapılmaları en hafif deyimiyle dehşetli bir yanlışlıktır, bir anlamda darbecilerin değirmenine su taşımaktır. Bu yanlış tavır darbecilere de cesaret vermektedir.
Ama darbe heveslilerinin ve cuntacıların da bilmesi gereken birşey var. Faşist ve totaliter rejimlerden günümüze dünya çok değişti. Günümüzün dünyasında artık ‘önce insan’ anlayışı hükmediyor. ‘Devlet millet içindir’ anlayışı kabul görüyor. Sokak köpekleri de artık eskisi gibi mahzun ve çaresizce bakmıyor. Bilinç altlarındaki korku çok eski nesillerde kaldı. Toplum da, bir zamanlar belki kendi garipliğinden birşeyler bulduğu için gözü yaşlı izlediği mazlûm tiplemesindeki Küçük Emrah filmlerini artık komedi niyetine izliyor. Halk, sokak köpeklerine de demokrasiye de sahip çıkıyor. Darbecilerin sokak köpeklerinin tarihini iyi incelemeleri gerekiyor. Zira sadece toplumun değil, onların da canına yetti artık.
Dipnotlar:
1. Emirdağ Lâhikası, s. 333
08.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|