Ankara’daki ürkütücü belirsizlik devam ediyor. AKP’yi “kapatma dâvâsı” üzerine çelişkili beyanlar geliyor. Belli ki hükümet ve siyasî iktidar hâlâ rotasını belirlemiş değil…
Bir yandan “din dersleri”nin durumu ve “yeni vatandaşlık tanımı”nın da yer aldığı 15-20 maddelik “demokratikleşme tasarısı”ndan bahsediliyor, diğer yandan salt parti kapatmayı zorlaştıran “mini paket” gündemde.
“Kapatma dâvâsı”na karşı güçlü bir savunma hazırlanması; uzlaşmayı ve tansiyonu düşürme saikiyle referandumu zorlamayan, meselenin geçiştirilmesi konuşuluyor. AB uyum yasalarında yalnız Türk Ceza Kanununun 301. maddesiyle, siyasî partilerin kapatılmasına dair Anayasa’nın 68. ve 69. maddeleriyle Siyasî Partiler Kanununda 101. maddesiyle iktifa edilmesi tezi ileri sürülüyor…
Hangisinde karar kılınacağı ve nasıl bir yol izleneceği, dünkü yapılan AKP Merkez Karar Kurulunda kararlaştırılacaktı.
Ancak, Başbakan Erdoğan’ın Meclis Başkanı Toptan’la yaptığı “sürpriz ziyaret”in ardından anayasa paketi çerçevesine dair alternatiflere, sessiz kalması, belirsizlikle birlikte “10. Uyum Paketi”nin de içinin boş olacağı sinyalini önceden verdi. “Reform paketi”nin 301’le sınırlı kalıp kalmayacağı sorusuna, “Hayır, hayır; gelir mi gelmez mi o ayrı…” demesi, bunun ifâdesi…
* * *
Gerçek şu ki, ne zaman ki partisine “kapatılma dâvâsı” açıldı; Başbakan AB’yi hatırladı. Ne var ki, bütün bunlara rağmen, yine de hâlâ renk vermiyor. Bu satırların yazıldığı sırada, dünkü MKYK toplantısının sonuçları açıklanmış değildi. Lâkin gerek Başbakanın beyanlarından, gerekse hükümet ve parti sözcülerinin açıklamalarından, sözkonusu “demokratikleşme paketi”nin yine büyük ölçüde “konjonktürel” ve günü kurtarmaya yönelik sathî “pansuman tedbirler”le kalacağı anlaşılıyor…
Belli ki siyasî iktidar, bunca ders ve ibretten sonra bir türlü baştan beri aşamadığı çekingen ve ürkek ikircikli cendereden çıkamıyor. Problemlere salt siyasî vaziyeti kotarmayı amaçlayan geçici taslaklarla yetiniyor.
Kaldı ki, yeni anayasa taslağı çalışmalarında görüldüğü gibi, sözü edilen “din dersleri” meselesinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin vatandaşların dinlerini öğrenme ve yaşama hakkı çerçevesinde eğitimin demokratikleşmesi değil, zaten yetersiz olan “din kültürü ve ahlâk bilgisi dersleri”nin “seçmeli” hale getirilmesi öngörülüyor. Bu bir demokratikleşme değil, kazanılan demokratik hakların “laiklik” ve benzerî bahanelerle kaybedilmesi, din eğitimi ve öğretimi hakkının kısıtlanması anlamına geliyor…
Oysa, Ankara’nın bunu fırsat bilerek uzun zamandır savsakladığı AB uyum yasalarına ciddiyetle hız vermesi icâp ediyor. Bir tek 101. maddenin değil, AB’ye taahhüd edilen “siyasetin demokratikleşmesi”ne bağlı olarak, siyasî partiler ve seçim kanunlarında köklü ve muhtevalı esaslı değişiklikleri yapması zaruret halini almış.
Siyasî partilerdeki lider sultasına son verecek, genel merkez hâkimiyetini tâdil edecek, hâkim nezâretinde kayıtlı üyelerin önseçimle belirlenen listenin tercih usûlüyle seçmene sunulduğu bir sisteme gidilmesi, siyasetin demokratikleşmesi için şart. Yönetimde istikrar adına temsilde adaleti feda etmeyen AB standartlarına uygun “baraj” sisteminin belirlenmesi gerekiyor…
Keza, bir tek 301. maddeyi değil, diğer takozların da ortadan kaldırılması lâzım. Meselâ sırf depreme Kur’ân tefsiri ve Peygamberimizin hadislerine göre “İlâhî ikaz” dediği için hâlâ yazar ve düşünürlerin yargılandığı ceza kanununun 312. maddenin yerine ikame edilen ceza maddeleri ile ifâde özgürlüğünü suç sayan yasaların da düzeltilmesi, demokratikleşmenin olmazsa olmazları arasında duruyor…
* * *
Kısacası uzun zamandır AB’yi ihmal eden AKP hükümeti, “kapatma dâvâsı”nı fırsat bilmeli. Sınırlı, günübirlik paketlerle değil, geniş demokratikleşme çalışmalarını hazırlamalı.
Partisine “kapatılma dâvâsı” açıldığında AB’yi hatırlayan Başbakan, bunu fırsat bilmeli. Düzenlemeleri, 301’le yetinip “parti kapatmayı zorlaştıran” anayasal ve yasal değişikliklerle sınırlı tutmamalı. AB – Türkiye Karma Komisyon Eşbaşkanı Joost Lagendik’in, “Paket sâdece parti kapatmayla sınırlı kalmamalı, başta ifâde özgürlüğü olmak üzere, özgürlükleri de kapsamalı” önerisi dikkate alınmalı…
Başbakan, İsveç’te Türk İş Forumunda, “İstemiyorlarsa ‘biz istemiyoruz’ desinler; bundan da memnun oluruz” türü tepkilerle AB’ye meydan okumak yerine, demokratikleşme paketinin muhtevasını geniş tutmalı. Türkiye’yi AB’den kopartıp ABD’nin kucağına iten “Almazsanız almayın!” benzeri restler yerine, siyasî iktidar inanç ve ifâde özgürlüğünü kapsayan esaslı düzenlemeler yapmalı. Çâre budur; aksi halde yine havanda su dövmüş olur…
08.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|