Cenâb-ı Hak kimseyi evlât acısıyla imtihan etmesin. Ederse de sabır ve dayanma gücü ihsan etsin. Aşağıda sözlerini okuyacağınız bestenin hikâyesi de işte böyle bir acıyla ilgili.
Müziğimizin zirvesi Dede Efendi’nin ilk çocuğu Salih, 1802 yılında doğmuştur. Ne var ki, Salih henüz 3 yaşında iken vefat eder. Yenikapı dergâhı kabristanındaki bu çocuğun mezar taşının kitâbesi şöyledir: “Musâhib-i Şehryâri Hammâmîzade İsmâil Dede‘nin oğlu merhûm ve mağfûr Mehmed Salih Dede'nin ruhıyçün el-Fatiha’’ .
İşte Dede Efendi aşağıdaki Beyâti makamındaki bestesini oğluna, mersiye olarak bestelemiştir. Eserin sözleri şu şekildedir:
“ Bir gonca –femin yaresi vardır ciğerimde
Ateş dökülürse yeridir serimde
Her lâhza hayali duruyor dîdelerimde
Takdire nedir çâre bu varmış kaderimde…”
“Ciğerimde, bir tomurcuk ağızlının yarası vardır. Ateş dökülse yeridir başımda. Hayali her an gözlerimde duruyor. Takdire ne çare ki, kaderimde bu varmış.’’
Bir hatıra
Müziğimizin son dönem en büyük bestekâr ve sanatkârlarından Cinuçen Tanrıkorur merhum anlatıyor:
“Adalet Hanımın Cibali Tütün Fabrikası’nda kısım amiri olan, ünlü ‘Erenler’ şarkısının bestekârı merhum neyzen Süleyman Erguner, fabrikanın yemekhanesindeki sahnede, fabrikada çalışan amatörlerle öğle yemeklerinden sonra fasıl yapar, müzik meraklılarına hoşça vakit geçirtmiş.
“Efendim’’ demiş Adalet Hanım bir gün yemekte, Bbenim 8 yaşında bir oğlum var, sesi güzel; bir gün getirsem dinler misiniz?”
Süleyman Bey de nezaketinden olmaz diyememiş. Çocuk gelmiş. Meşkten sonra, gönül-süzlüğü belli olan bir tonla “Oku bakalım ne biliyorsan” diyen Süleyman Beye, o 8 yaşındaki çocuk , III. Selim’in
‘Ab-ü-tab ile bu şeb haneme canan geliyor
Halvet-i ülfete bir şemi şebistan geliyor.
Perçem-i ziver-i duş ü nigeh-i afet-i huş
Dil-i sevdazedeye silsile cünban geliyor’ sözleriyle başlayan Suzidilara Yürüksemaisini usulünü de vurarak okumaya başlamaz mı?”
Tarsus
Geçtiğimiz Cumartesi günü Kutlu Doğum Haftası faaliyetleri çerçevesinde Tarsus’taydık. Doğrusu mütevazi bir Anadolu ilçesi ile karşılaşmayı bekleyen ben, ilk kez geldiğim bu ilçenin bir ilden hiç de geri kalır yanının olmadığını görünce şaşırdım desem yeridir. Ancak bu şehri tamamlayan adeta kuşatan manevî iklimini özellikle zikretmek gerekiyor. Tarsus deyince akla ilk gelen Ashab-ı Kehf, Tarsus’un adeta kalbi ve ruhu. Bunu o mübarek mekânı ziyaret edince daha iyi anlıyor insan. Cenâbı Hakk’ın yüce Kur’ân’ında yer verdiği müstakil bir sûreye konu olan bu yeri ziyaret ederken içinizi tarifi imkânsız bir ürperti ile birlikte karışık duygular kaplıyor. Kur’ân da bahsi geçen mağarada olmak, O Allah (c.c) âşıklarının asırlarca uyuduğu mekânda aynı havayı teneffüs etmek nasıl ürpertmez insanı. Kısa da olsa bu ziyaretimizin ardından öğleden sonra programın yapılacağı şehir merkezindeki Kültür Merkezine geçtik. Salon program başladığında tamamen dolmuştu Elhamdülillah. İki cihan güneşini anlatan konuşmaların ardından saz arkadaşlarımızla sahnedeki yerimizi aldık. Tasavvuf müziğimizden en sevilen ilâhile-rimizi paylaştık. Bediüzzaman Hazretleri ile alâkalı besteleri seslendirdik. Küçük bir sürpriz yaparak sahneye Tarsuslu 4 küçük kardeşimizi de davet ettim. Onlarla birlikte Aziz Üstadım isimli eserimizi seslendirirken ayrı bir haz aldığımı söylemek isterim. Başta Serpil Çintimur Hanımefendi olmak üzere bütün Tarsus Yeni Asya Hanımlar Komiyonu, Yasin Yıldırım Bey ve emeği geçen bütün kardeşlerimiz haftalardır süren çabalarının karşılığını almaktan ve teveccühün bu denli fazla olmasını görmekten dolayı mutlulardı. Bu vesileyle bizlere de bu manevî atmosferi yaşattıkları için teşekkür ediyorum.
Gönülden Dile
“Mûsıkî hikmete dair fendir ,
Bilene bilmeyene rûşendir.
Nice esrarı var idrak edecek
Yeri gelir sîneleri çâk edecek.”
Erzurumlu İbrahim Hakkı
09.04.2008
E-Posta:
alioktay@alioktay. net
|