Geçtiğimiz günlerde gazetelerin tamamında ve Sabah’ın manşetinde bir fotoğraf vardı. Sanki filimlerden alınmış bir sahne gibiydi. Gazetelere bakmadan İbrahim Özdabak beyin çizgisine baktığımda ilk aklıma düşen Recep İvedik portresi oldu. Meğerse öyle değilmiş.
Ergenekon tantanası çıktı çıkalı nedense üniversiteler huzurunu kaybetti ve yine kıpır kıpır. Bakıyorsunuz, yıllardan beri küllenen sağ-sol kavgası yeniden yaşanmaya başladı. Bütün bunlar tesadüf mü? Özellikle de Üniversiteler Arası Kurul’u temsil eden rektörün görev mahallinde bu tarz olayların patlak vermesi tesadüfe hamledilebilir mi? Olay sadece bununla da kalmıyor. Recep İvedik ile Yakup Cemil kırması tipinde bu adam gün ortasında kurşunları namluya sürüyor ve artistik pozlar eşliğinde sağa sola ateş ediyor. Adam talimli ve tam bir profesyonel. Orası da Antalya mı Teksas mı belli değil. Rektör Mustafa Akaydın kampüs şehrin merkezinde yeraldığı için sızmaları önleyemediklerini söylüyor. Bu durumlar için ‘külahıma anlatsın’ derler. Ne hikmetse kampüs ‘silâhlı ve külahlı girilen ama böşürtüyle girilemeyen’ bir mahal haline gelmiş. Bunun da ötesinde İttihatçıların Yakup Cemil’ini andıran bu fedai de nereden çıktı? Adam kendi halinde ve kimsesiz imiş ve bazen MHP bağlantılı kuruluşlara takılıyormuş. Neden MHP? Bilindiği gibi, 1980 öncesinde MHP silâhlı kutuplaşmaların odaklarından biri olmuş ve sağ-sol kavgası Türkiye’yi darbe ortamına sürüklemişti. MHP il yönetiminin savunması da gerçekten çok ilginç. Kimsesiz ve sahipsiz bir adammış. İşte asıl şaşırtıcı olan da bu değil mi? Zaten Türkiye’de bu tür eylemleri hep bu tarz adamlar işlemiyor mu? Fail-i meçhullerin meçhul failleri! Bu adam kimsesiz ve sahipsiz ise üzerindeki takım elbise ne oluyor? Onun ötesinde eline tabancayı kim tutuşturmuş olabilir? Karşımızda Alparslan Arslan gibi bir vaka duruyor. Arslan elbetteki kimsesiz sayılmazdı ve sonra bağlantıları ortaya çıktı. Daha önce de Türkiye’de Alevi-Sünni kavgasını tetikleyecek isimlerden birisi olan ve tutumu Ergenekon yapısını hatırlatan Mehmet Ali Buldan (Kuldan) da böyle bir meçhul portre idi. Bu meçhul adamlar bir takım karanlık dehlizlerde hazırlanıyorlar ve hini hacette kiralık silâh olarak piyasaya sürülüyorlar. MHP ile bağlantısı ortaya çıkarılmasaydı muhtemelen sakallı İvedik’in faturası İslâmî kesimlere kesilebilirdi. Aslında, burada buz dağının görünmeyen kısmında da Ergenekon’un dinî yapılanması var. Bu hususta dolaylı ilk yazılardan birisini Cemal Doğan kaleme aldı.
***
Tayyar Şamil veya Bülent Orokoğlu gibiler Türkiye’de Ergenekon tipi 25-50 örgüt veya yapılanma olduğu tespitinde bulunuyor. Ergenekon’un dinî boyutu aslında 28 Şubat sürecinde gün yüzüne çıktı. Ondan önce de Ahmet Emin Yalman suikastında da ortaya çıkmıştı. Bu süreçlerde kurguyla oluşturulmuş kontra cemaatların varlığıyla tanıştık. 28 Şubat sürecinde kanal kanal gezen ve tek tip kıyafetleriyle arz-ı endam eden Aczmendiler neden sonra yer yarılıp içine girdiler? O yapıya ne oldu? Sahibi ve bağlantılı bütün figürlerin böyle bir derin yapının parçası olduğu ortaya çıktı. Aslında, Susurluk skandalında sağ ile solun aleniyette kavgalı ama gizlide iç içe ve ortak olduklarını görmüştük. Örfi Çetinkaya gibilerin 12 Eylül öncesi çarpışan hem sağa hem de sola silâh servisi yaptıkları ortaya çıkmadı mı? Big Brother sistemi maşaların ellerine birbirini öldürecek silâhlar sıkıştırıyor. Sonra da düdüğü çalıyor. Bu yapıdaki veya yapılardaki görünmeyen boyut Aczmendiler gibi kontra cemaatlardır. 50 yıl öncesinde de Aczmendilerin yerinde kurmaca başka bir cemaat vardı: Ticaniler. Görevlerini yapıp sıvışmışlar ve sırra kadem basmışlardı. Bugün Türkiye’de iki tip cemaat var. Bunlardan birisi sızmalara sahne olsa da merkezi kontrolünü kaybetmeyen reel ve hakiki cemaatlar. Diğeri de merkezini Ergenekon tarzı oluşumlara kaptırmış olan kurmaca ve kontra cemaatlar.
***
Kontra cemaatlar 28 Şubat sürecinin ürünü değildir. 12 Eylül’de devlet yeniden yapılandırıldığında birçok cemaat veya lideri bu ağa katılmış veya bünyeye devşirilmiştir. Nasıl Ömer U., Yakup Cemil’in modern türevlerinden birisi ise bu tür kontra cemaatlar da 28 Şubat sürecinden daha eski süreçlerin ürünüdürler. Sadece zaman zaman yenilenme oluyor. Ama her süreçte kullanılmaya amadedirler. Bunun küçük örneklerinden birisini Gazeteci Tuncay Güney’in sergüzeşt veya serencamında da yaşadık.
09.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|