Kapatma dâvâsına AKP’nin “parti olarak” hangi tepkiyi verdiği ve daha önemlisi nasıl bir strateji takip edileceği konusunda kamuoyunun önüne açık ve net bir mesaj konulabildiğini söyleyebilmek mümkün mü?
Doğrusunu söylemek gerekirse, hayır.
İlk günlerde bir taraftan hamasî ve öfkeli açıklamalar yapılır, dâvâyı Ergenekon soruşturmasının misillemesi gibi gösteren, ama bilâhare “Kastımız o değildi” beyanlarıyla “düzeltilen” söylemlerde bulunulurken, diğer taraftan “Bu dâvâ sonrası oylarımız artacak, siyaset tarlamıza bereket yağacak” gibi tuhaf sözler sarf edildi.
Derken, milletvekillerine “Hiç kimse bu konuyla ilgili olarak konuşmasın” talimatı verildi.
Ve partinin yetkili organlarının konuyu değerlendirmesi ve uygulanacak stratejiyi belirlemek üzere toplanması için, üç hafta gibi hiç de kısa sayılmayacak bir sürenin geçmesi gerekti.
Bu zaman zarfında, genel başkanın koyduğu konuşma yasağı görünüşte işledi, ancak parti içindeki farklı görüş ve yaklaşımların, kaynağı gizlenerek medyaya yansıması engellenemedi.
Meselâ parti kapatmayı zorlaştıracak anayasa değişikliğini gündeme getirenlerin yanında, bunun doğru olmayacağı görüşünü savunanların da bulunduğuna ilişkin ayrıntılı bilgiler çıktı.
Söz konusu anayasa değişikliği için öngörülen farklı formüller de geniş bir şekilde yayınlandı.
Ama dediğimiz gibi, bütün bunlar olup biterken parti yönetiminin bir araya gelmesi üç haftayı buldu. Ve bu durum, hayli zamandır AKP içinde alttan alta seslendirilen ve yavaş yavaş su yüzüne de çıkmaya başlayan “Ortak aklı işletemiyoruz, tek adam sistemine döndük” eleştirisini haklı çıkaran bir tabloyu gözler önüne serdi.
Bu arada, geçen hafta grup başkanvekillerinin milletvekilleriyle 60’arlı gruplar halinde yaptıkları toplantılardan basına yansıyan bilgiler, kapatma dâvâsının ötesinde, partide ciddî bir sıkıntı birikiminin oluştuğunu gösterir nitelikte.
Bu toplantılarda dile getirilenlerden birkaçı:
* “22 Temmuz seçimlerinden sonra parti ve hükümet iyi yönetilmiyor. Başarısız gidiyoruz.”
* “Sivil Anayasa çalışması vardı. Ne oldu bu çalışmaya, gören var mı sivil anayasayı? Niye sivil anayasayı gündeme getirmeyip beklettiniz?”
* “Gerginlikten dolayı siyaset ve ekonomide yaşanan olumsuz hava dağıtılmalı. Bu gündemle Türkiye daha fazla gitmemeli. Gündemi değiştirecek adımlar atın. AB reformlarına hız verin. 301. madde değişikliğini TBMM’ye sunun.”
* “Esnaf büyük sıkıntı içinde, kan ağlıyor. Buna rağmen Maliye esnafın üzerine gidiyor. İki koldan sürekli denetimler yapılıyor. Artık yeter. Maliye Bakanını uyarın. Buna bir çare bulun.”
* “Halkın büyük kesimi ekonomik sıkıntılardan dert yanıyor. Anayasa değişikliği paketine ekonomi paketi de eklensin.” (Vatan, 28.3.08)
Yalnızca bu bilgi kırıntıları bile halkın nabzını tutan milletvekillerinin gerçek durumla örtüşen tesbitlerini ortaya koyarken, Başbakanın ve ona yakın isimlerin muhtemelen “halka moral vermek için” çizmeye devam ettikleri pembe tabloların bizzat AKP’nin Meclis grubu içerisinde bile mâkes bulmaktan uzak olduğunu gösteriyor.
İşin ilginç tarafı, AKP’nin arkasındaki seçmen desteğini ciddî oranda arttırdığı 22 Temmuz seçimlerinin üzerinden bir sene bile geçmeden böyle sıkıntılı bir tablonun ortaya çıkmış olması.
Halbuki görünüşte bütün şartlar AKP’nin lehinde. 27 Nisan sürecindeki mâlûm dayatmalara rağmen seçimden zaferle çıkarak yine tek başına iktidar olmuş. Dahası, Cumhurbaşkanlığına, kendi içinden bir ismi seçmiş. Böylece, geçen dönemde icraatına takoz koymasından şikâyet ettiği Çankaya’yı engel olmaktan çıkarmış.
Peki, buna rağmen dokuz ay içinde böyle bir tıkanma noktasına gelinmiş olmasının izahı ne?
22 Temmuz’da yakalanan ve 28 Ağustos’taki cumhurbaşkanı seçimiyle perçinlenen eşsiz fırsat acaba niye gerektiği gibi değerlendirilemedi?
09.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|