Kamuoyunun, ‘Bu filmi daha önce de görmüştük’ dediği hadiseler çoğalmaya başladı. ‘Provokatör’ olduğu tartışmasız kişiler, insanların gözlerinin içine baka baka, Türkiye’yi 12 Eylül benzeri bataklıklara sürüklemek istiyorlar. Her ne kadar bu ‘oyun’ hissedilse de, tuzağı bozmak için gerekli adımlar kararlılıkla atılamıyor.
İki okul ve iki bahçe, Türkiye’nin gündeminde. İlki Antalya’da bir üniversite ve bahçesi. İkincisi de İstanbul’da bir özel kolej ve bahçesi. Birincisi, yani Antalya’daki üniversite bahçesinde kavga, gürültü var ve silâhlar patlamış. İkinci okulda, yani İstanbul’daki kolej bahçesinde ise ‘başörtülü öğrenciler’ görülmüş.
‘Bir kısım medya’ya göre, üniversite bahçesinde patlayan silâhlar tehlikeli değil, ama İstanbul’daki bir özel okul bahçesinde görülen ‘başörtülü öğrenciler’ ise büyük bir tehlike!
İnsaflı olmak lâzım: Herhangi bir lise öğrencisinin başörtüsü takması mı ‘tehlikeli’ yoksa bir üniversitede silâhlı çatışma olması mı? “İyi, ama lise öğrencisinin başörtüsü takması yasak” diyenler olabilir. Böyle bile olsa, asıl bu yasağa itiraz etmek gerekmez mi? Başörtüsü takmak eğitimin kalitesini mi düşürüyor, yoksa eğitimi mi engelliyor? Asıl manşet olması gereken şey, üniversitelerde silâhlı provokatörlerin cirit atıyor olması değil midir? Bunu görmeyip, başörtülü öğrencilerle uğraşmak en basit ifadesiyle ‘ayıp’tır.
Geçmiş dönemlerde de çeşitli provokasyon hadiselerine şahit olan Türkiye, inşaallah bu tuzağa düşmez. Bu konuda sorumlu olanlardan biri de medyadır. Asıl tehlikeyi görmeyip, hayalî tehlikelerle milleti meşgul etmeyi tercih ederse, son tahlilde kendisi de zarar eder. Zaten sarsılan itibarı tamamen yok olur, inandırıcılığını da kaybeder.
Netice itibarıyla ‘irtica dosyası’nı kabartacak haberlerin manşet olması, provokatörlerin işine de yarar. Kamuoyu bu hayalî ‘tehlike’lerle meşgul olurken, ihtilâl ve ara dönemlere zemin hazırlamak için çalışanlara gün doğar. Bu oyunu bozmakta fayda var.
Çare, gerek lise ve gerekse üniversitelerdeki başörtüsü yasağını sona erdirmektir. Bu anlamsız yasak devam ettikçe, böyle tartışmalar da devam eder. Türkiye’nin seçtiği istikamet; daha hür, daha demokrat olmak ise; bu yasaklarla bu yolda ilerlemek mümkün değildir. Hür dünyada olmayan bir yasak, Türkiye’de niçin olsun? Meselâ, Almanya’da başörtüsüyle ilk okula devam edebilen bir ‘gurbetçi çocuğu’ kendi ülkesinde niçin devam edemesin?
Bu yasağı Türkiye’de anlatmak ve kabul ettirmek mümkün olmadığı gibi, dünyaya da anlatmak ve kabul ettirmek mümkün değildir. Lâf kalabalığıyla, sloganla iş görme devri çoktan sona erdi. İnsanları ‘ikna’ etmeden icraat yapma devri gerilerde kaldı.
Gerek medya ve gerekse Türkiye’yi ‘idare edenler’ asıl tehlikenin okul bahçesindeki ‘başörtülü öğrenciler’ değil, üniversite bahçesindeki silâhlı, sopalı provokatörler olduğunu lütfen görsün. Görsün ve ona göre tavır alsın ki, yeniden ‘kayıp yıllar’la karşı karşıya kalmayalım. Başka türlü ‘tuzak’ları ve ‘süreç’leri aşmak mümkün görünmüyor...
09.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|