Üniversitelerde başörtüsü yasağını kaldırma girişimi ne zaman gündeme gelse, yasağın ateşli savunucuları “Üniversitelerdeki huzuru bozmayın” diye ayağa kalkıyorlardı.
Başını örterek okumak isteyen masum genç kızların ve onlarla birlikte millet ekseriyetinin mağduriyetine yol açan yasakla üniversitelere nasıl bir “huzur” geldiğini anlayabilense yoktu.
Bu “huzur,” olsa olsa başörtülü görünce “keyfi” kaçan dayatmacı marjinaller için söz konusu olabilirdi. Ama gerçek bir huzurun şartı olan “vicdan” bahsine gelindiğinde, onların bile çok büyük bir çoğunluğunun, belli etmek istemeseler dahi, içlerinin rahat olduğu iddia edilemez.
Nitekim Ecevit de başörtüsü yasağını şiddetlendiren bir hükümetin başbakanı olduğu günlerde “Bu yasak vicdanımı sızlatıyor” demişti...
Konuyu getirmek istediğimiz yer şurası:
Üniversitelerdeki “huzur” ortamını “başörtüsü yasağı”na bağlarken, yasağın kalkması halinde bu “huzur”un bozulacağını öne sürenlerin iddiası, son dönemde yasağın en sıkı savunucularından biri olarak öne çıkan bir ismin rektörü olduğu Akdeniz Üniversitesinde patlak veren son olaylarla çok çarpıcı bir şekilde tekzip edildi.
Silâhını çıkarıp defalarla mermi sıkan provokatörlerin pervasızca boy gösterdiği gerginlik ve çatışmaların, başörtüsüyle uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktu, kimse de bu irtibatı kurmadı.
Buna karşılık, şu kritik soru gündeme geldi:
Başörtülüleri kampüse almama konusunda en küçük bir zaaf göstermeyen güvenlik sistemi, öğrenci olmadıkları çok açık şekilde belli olan silâhlı provokatörlere nasıl geçit verebildi?
Yakın geçmişe kadar zaman zaman nükseden üniversite kavgalarında, tabancalı, bıçaklı, satırlı provokatörlerin kampüs alanlarına nasıl sızabildikleri sorusuna bir türlü cevap alınamamıştı.
Şimdi aynı soru Akdeniz Üniversitesinde cevabını bekliyor. Ve işin enteresan tarafı, son olaylarda baş provokatör olarak öne çıkan şahıs, bilâhare bir anda sırra kadem basıyor, izini kaybettiriyor, onca aramaya rağmen bulunamıyor.
Ergenekon çetesi hâlâ aktif ve faal mi veya bu hadiselerle o görüntü mü verilmek isteniyor?
Sözü tekrar başörtüsüne getirecek olursak:
Hep birlikte izlediğimiz gibi, üniversitelerde başörtüsü yasağını kaldırma düşüncesiyle yapılan iki maddelik anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesinden sonra az da olsa bazı üniversiteler kapılarını başörtülü öğrencilere açmışlardı.
Ama bu durum, yasakçıların iddia ettiği gibi en küçük bir huzursuzluğa yol açmamış, tam tersine “açık” öğrenciler, yasak sebebiyle okula alınmamalarından ciddî rahatsızlık duydukları örtülü arkadaşlarını bağırlarına basıp kucaklayarak karşılamış, herkes rahat bir nefes almıştı.
Dahası, başörtülü öğrenciler evvelce kendilerini derslere almayan üniversite yöneticilerine ve hocalarına çiçekler sunmak gibi son derece zarif ve asil jestlerde bulunarak, oluşan bu güzel atmosfere ayrı bir letafet ve renk katmışlardı.
Bu samimî jestin bir anlamı da, maruz bırakıldıkları haksızlık sebebiyle kimseye karşı kin ve intikam duygusu beslemedikleri, hesaplaşma peşinde koşmadıkları ve başörtüleriyle okumaktan başka bir düşünceleri olmadığı mesajıydı.
Ve burada da müthiş bir insanlık dersi vardı.
Eğer gerçek anlamda bir “huzur”dan bahsedilecekse, bu onurlu, olgun ve asil tavır, o huzurun nasıl elde edileceğinin anahtarını veriyor.
Evet, herşeye rağmen huzurun teminatı dini doğru anlayan ve doğru yaşayan ahlâklı ve şuurlu insanlar. Onlar, akıl almaz haksızlıklara da maruz kalsalar, gasp edilen haklarını meşru zeminlerde arar, asla bozgunculuk yapmaz, fitne ve provokasyonlara alet olmazlar. Ve kendilerine zulmedenlere dahi insanlık dersleri verirler.
Onun için, haksız bir yasakla “huzur” kelimesini bir arada kullanma demagojisinden medet umanlar boşuna uğraşmasınlar; tutturamazlar.
Huzuru bozanların kimler olduğu belli...
11.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|