TÜSİAD’ın “Türkiye’de ciddî bir muhalefet boşluğu var” çıkışı, beklendiği üzere CHP ile MHP’yi fena halde öfkelendirdi.
Peki, TÜSİAD bu eleştirisinde haksız mı?
Görüntüye bakılırsa, Mecliste iki adet esaslı ve ağırlıklı muhalefet partisi boy gösteriyor. Ama bu görüntünün içinin dolu olduğunu söyleyebilmek mümkün mü? Bu iki partiden hangisi, kendi dar seçmen kitleleri dışında, Türkiye’nin geneline hitap edecek politikalar üretebiliyor?
Anamuhalefet konumundaki CHP kırık plak gibi tekrarlayıp durduğu laiklik ve irtica konuları dışında, hangi toplum sorununa el atmış ve seçmeni ikna edecek mâkul çözümler önermiş?
Keza MHP, milliyetçilik hamasetiyle AB aleyhtarlığı yapmanın ve son üniversite kavgaları sonrasında bir defa daha müşahede edildiği gibi, geçmişten gelen olumsuz imajını düzeltmeye çabalamanın dışında, Türkiye’nin sorunlarına çözüm getirmek için hangi projeyi üretmiş?
CHP’deki kronik rahatsızlık, lidere ve genel merkeze bayrak açan genel başkan adaylarının ağır eleştirileriyle bir kez daha açığa vuruluyor.
CHP’deki boyutta olmasa da, MHP de içten içe benzer sıkıntılara sahne oluyor. Genel Başkan, “çevre”siyle birlikte alttan alta eleştiriliyor. Ama henüz bunlar çok fazla açığa çıkmış değil.
Sonuçta, CHP de, MHP de, geniş kitlelerin talep ve beklentilerini karşılayan açılım ve politikalar geliştirmekten, dolayısıyla iktidar alternatifi olabilecekleri kanaati uyandırmaktan uzak marjinal partiler olarak yola devam ediyorlar.
Bu durum en çok AKP’yi memnun ediyor.
Hattâ Erdoğan özellikle anamuhalefet konumundaki CHP’den söz ederken, sık sık “İyi ki başında Baykal var, onun sayesinde bizim işimiz kolaylaşıyor, oylarımız artıyor” diyebiliyor.
Karşısında sağlam, yapıcı ve iktidar alternatifi olma gücüne sahip bir muhalefet olmadığı için bu kadar “rahat.” Ama bu “rahatlık” demokrasinin hayrına değil. Çünkü bu anlamdaki muhalefet boşluğudur ki, siyaset dışı kalması gereken devlet kurumlarını harekete geçirerek iktidar partisini de , demokrasiyi de sıkıntıya sokuyor.
AKP’nin köklü siyaset tecrübesine sahip Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat, Erdoğan’dan farklı olarak, muhalefet boşluğunu gündeme getirip bunun sakıncalarına dikkat çekerken herhalde bunu kast etmiş olmalı.
İlginçtir; bürokrasideki ağırlıklarıyla bilinen CHP ile MHP’nin, resmî duyarlılıklar paralelindeki muhalefetleri de ordu ve yargı gibi kurumların siyasete müdahalesinin önüne geçemiyor.
Gerçi AB sürecindeki kısmî ilerlemeye bağlı olarak asker nisbeten kendisini bu tür tartışmaların dışına çekmiş gibi görünüyor. Ama aynı şeyi yargı için söyleyebilmek mümkün değil.
Adeta rol paylaşımıyla, CHP’nin irtica ve laiklik, MHP’nin bölünmez bütünlük ekseninde yürüttükleri politikalar yeterli görülmüyor olmalı ki, AKP ve DTP’ye kapatma dâvâları açılıyor.
Bilhassa iktidar partisine karşı açılan kapatma dâvâsı ise, ülkedeki muhalefet boşluğuna, bir de iktidar boşluğunu ilâve ediyor. Çünkü hakkında açılan dâvâ, iktidar partisini “topal ördek” durumuna düşürerek, icraat yapamaz hale getiriyor.
Bunun sonucunda ortaya çıkan tablo ise, iktidarı da, muhalefeti de içine alan bir “siyaset boşluğu” olarak tezahür ediyor. Ve millete dayalı hür siyasetin yerini “devlet siyaseti” alıyor.
Daha doğrusu, devlet siyasetinin, anayasa ile kendisine verilen yaptırım gücünü kullanarak hür siyasetin üzerine gitmesi, Türkiye’de siyasetin ve demokrasinin gelişmesine engel oluyor.
Demokratik zeminde ve seçim sandığında cereyan etmesi gereken hesaplaşmaların mahkeme salonlarına taşınması, siyasî hataların sağlıklı bir zeminde tartışılıp doğru sonuçlara ulaşılmasına imkân vermiyor. Ve gereksiz mağduriyetler ihdas edilerek seçmenlerin iradesi saptırılıyor.
Bu durumun izalesi için, şuurlu bir sivil irade ve inisiyatifle yeni bir yapılanmaya ihtiyaç var.
12.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|