Türkiye son günlerde AKP’nin kapatılma dâvâsı, Ergenekon soruşturmaları, kutuplaşma senaryoları, üniversitelerde yaşanan silâhlı çatışmalar gibi meselelerle adeta boğuluyor. Bu yüzden bir nebze olsun bu gündemden uzaklaşmak için, “Peygamber sevgisi”ni anlatan bir mektuba bugün yer vermek istiyorum.
Öncelikle 14-20 Nisan tarihleri arasında kutlayacağımız “Kutlu Doğum Haftası” ile ilgili bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı, Peygamberimizin doğum yıldönümlerini 1989 yılından bu yana 20-26 Nisan tarihleri arasında kutlanılan haftanın tarihini değiştirdi. ‘Kutlu Doğum” bundan sonra 14-20 Nisan tarihleri arasında kutlanılacak.
Tarih değişikliğin sebebi ise enteresan… Kutlu Doğum Haftasının 23 Nisan ile çakışması. Bilindiği gibi, TSK 27 Nisan 2007 tarihinde yayınladığı e-muhtıra olarak adlandırılan açıklamasında, “Ankara’da Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları ile aynı günde Kur’ân okuma yarışmaları tertiplenmesi” gibi birkaç konuyu örnek göstererek “laiklikle ilgili kaygısı” dile getirilmişti. Bu notları bir tartışmaya girmek için değil, bilgi vermek için yazdığımızı belirtip esas konuya dönmek istiyorum.
* * *
Geçtiğimiz günlerde Türkiye’de uzun süre gazete ve televizyonlarda muhabirlik ve yöneticilik yaptıktan sonra Kanada’ya yerleşen gazeteci arkadaşımdan bir mektup aldım.
Medine’de bir şirkette elektrik teknisyeni olarak çalışırken, Resulullah’ın Ravzası’nda elektrik çarpması sonucu vefat eden bir babanın o zaman 7 yaşında olan ve şimdi ortaokul öğrencisi olan Nebi Doğanay’ın yazdığı bir makalesini göndermiş. Yerimiz elverdiğince Nebi’nin mektubundaki peygamber sevgisini anlatan bölümlerini köşemize almak istiyorum: “Bir seni güneşim, bir babamı, bir de terliklerimi bırakmıştım geldiğim yerde... Bir ilkbahar gününde güller gibi kokan Medine’de dünyaya gözlerimi açmıştım. Doğduğum hastane senin Ravza’nın hemen yanı başında olduğu için, duyduğum ilk koku senin bahçenin gül kokuları olmuş. Babam gelip de daha kulağıma ezân okumadan, kulaklarım senin mescidinin ezan sesleriyle şereflenmiş.
“40 günlük olduğumda ilk ziyaretimi de senin Hane-i Saadetine yapmışım, ilk adımlarımı senin Ravzandaki mermerlerinde atmış ve Rabbimle ilk buluşmamı, ilk secdemi senin mescidinde yapmışım. Hemen hemen yaptığım her ilkte sen varsın. Daha konuşmasını öğrenmeden seni sevmeyi öğrendim ben… Senin evini her ziyarete gelişimizde seni görmesek bile senin varlığını hisseder, evinden her ayrılışımızda hüzünlenirdik.
“Çocuklar evde sıkılınca babaları parka, eğlence yerlerine götürsün isterler. Biz Medine’de yaşadığımız sürece babamızdan bizi parka götürmesini hiç istemedik. Medine’deki hiçbir çocuğun canı sıkılmazdı. Çünkü orada hiçbir yerde olmayan gül bahçesi ve bahçenin biricik efendisi vardı. Bizim vaktimizin çoğu o bahçede geçerdi.
“Babama sormuştum bir seferinde, ‘Babacığım neden Medine bu kadar sıcak? diye.
Babam da, ‘Evlâdım Medine’de iki tane güneş var da ondan’ derdi. “Nasıl olur babacığım, güneş bir tane değil mi?’ derdim. Babam gülerek, ‘Bak yavrum doğru, bütün dünyayı ısıtan bir güneş var ama bir de âlemleri ısıtan ve aydınlatan güneş var. O güneş de Medine’de olunca sıcaklık iki kat oluyor. Babamın bu cevabı hoşuma giderdi ve ısınırdım. Gerçekten de ayaklarımızı mermerler ısıtıyordu ama senin güneşin de, sıcaklığın da içimizi ısıtıyordu. Medine’den ayrıldığımızdan beri belki ayaklarımız ısınıyor ama içimiz bir türlü ısınamıyor. Çünkü güneşimizin en büyüğünü orada bırakmıştık.
“Seni görmesem de seninle yaşamaya o kadar alışmıştım ki senin yanından ayrılırken sanki bir yanım, bir canım, bir parçam orada kalmıştı. Buraları bana gurbet oluverdi. Elimde olsa hemen yanına koşar gelirim ama hep büyüyünce gidersin diyorlar. Ben sırf senin yanına gelebilmek için büyümek istiyorum.
“Hem benim adım Nebi, aynen seninki gibi. Bu ismi bana seni çok seven bir dostun koymuş. Diğer adım da Muhammed, yine senin gibi. Bu ismi de canım babacığım koymuş. Buraya gelirken senin köyünde bıraktığımız babacığım. Sana benzeyen bir yanım daha var. Ben de senin gibi babasız büyüyorum. Ben çok şanslıyım, sen bize asla yetimliğimizi hissettirmedin. Medine’den ayrıldığımızdan beri sanki sen hep yanıbaşımızdaymışsın gibi hissediyorum. Geceleri korkmadan güvenle uyuyorum hep. Seni tanıdığım ve seni sevdiğim için Rabbime binlerce kez teşekkür ederim…”
Bizde bu güzel sözlerden sonra şöyle bir duâ edelim: Peygamber sevgisini anlatan bu minicik yürek gibi herkese Peygamber sevgisini nasip et Allah’ım… (amin)
12.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|