Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso’nun Türkiye ziyareti, Türkiye-AB ilişkilerini yeniden gündeme taşıtı. Son yıllarda AB ile ilişkilerini unutan Türkiye, ağır bir bedel ödemekle karşı karşıya bırakıldı. Sadece, açılan bir dâvânın ekonomiye maliyeti milyar dolarlarla ifade ediliyor.
AB Komisyon Başkanı Barroso’nun Türkiye ziyareti öncesinde medya vasıtasıyla verdiği mesajlar ile ziyaret esnasındaki açıklamaları birbiriyle örtüştü. Barroso, bilhassa laiklik, demokrasi, din ve vicdan özgürlüğü ile başörtüsü gibi Türkiye kamuoyunda tartışılan konularda çarpıcı, bir o kadar da sarsıcı açıklamalar yaptı.
Barroso’nun tesbitleri, Türkiye genelinin düşüncesiyle örtüşüyor. Meselâ, devletin laikliği dayatamayacağı şeklindeki temel tesbitler, milletin düşüncelerinin ifadesinden başka bir anlam taşımıyor. Aynı şekilde, başörtüsü konusundaki açıklamaları da sadece ‘yasakçı’ları üzebilir. Barroso, yasakçıların umduğu şekilde değil; millet ekseriyetinin beklentilerine uygun açıklamalar yaptı.
Barroso’nun açıklamaları bu yönüyle milletin yüreğine su serperken, ‘o kafa’ diye özetlenebilecek ve atılan her faydalı adıma karşı çıkan anlayışa sahip olanları da üzdü. Açıklamaları kenarından kıyısından cımbızlayıp çarpıtmaya çalıştılar. Ama bu noktada pek de başarılı olamadılar. Çünkü Barroso bu tesbitleri sadece bir yerde ve kapalı kapılar ardında değil, neredeyse her konuşmasında tekrarladı.
AB Komisyon Başkanının bilhassa laiklik konusundaki değerlendirmeleri önümüzdeki günlerde, belki aylarda daha fazla tartışılacak. “Laiklik din değildir demiştiniz. Avrupa’daki laiklik uygulamalarını kıyasladığınızda Türkiye’deki laiklik uygulamalarını nasıl yorumluyorsunuz?” şeklindeki bir soruya karşılık Barroso, şu cevabı vermiş: “Kamu kurumları ile herhangi bir din arasında ayrım olması, bu ayrımın belirlenmesi lâzım. Demokratik laiklik dediğimiz bu. Bir birey, kadın olsun erkek olsun bunu hissedebilmeli. Demokratik devletin de din özgürlüğüne saygı göstermesi gerekir. AB olarak bizim laiklik anlayışımız budur.” (Zaman, 11 Nisan 2008)
Aslında Barroso’nun beyanları bizin açımızdan sürpriz değil. Barroso bir anlamda, Bediüzzaman’ın yarım asır önce yaptığı şu tesbitlere yaklaşmış oluyor: “Eğer laik cumhuriyet soruyorsanız; ben biliyorum ki; laik, mânâsı bîtaraf kalmak; yani hürriyet-i vicdan düsturuyla dinsizlere ve sefahetçilere ilişmediği gibi, dindarlara ve takvacılara da ilişmez bir hükûmet telâkkî ederim.” (Tarihçe-i Hayat, s. 358, [Yeni baskı: s. 626])
Türkiye ve dünya gerçeklerinden bîhaber bazılarının, özellikle bu beyanlarından sonra Barroso’yu da ‘nurcu’ ilân etmelerini bekleyebiliriz.
Türkiye’de siyaset yapanların da Barroso’dan ders almaya ihtiyaçları var. Laiklik, din ve vicdan hürriyeti ve yasaklar gibi tartışmalı konularda en az Barroso kadar cesur çıkış yapabilenler iktidar olmayı başarır. Yasaklar ve dayatmalar karşısında dik durmayı başaramayanlar ise sandıklarda cezalandırılmaya devam eder. Tercih siyasîlerin...
12.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|