Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 12 Nisan 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Görüş

Emire

Bu hayatta birkaç günlük açıp solan çiçekler var. Saniyelik gülümsemelerini sunup giderler. Varlığın dünyasında biz de varız dercesine anlık görüntülerin esrarında bir bakış kadar az ama mânâ olarak binlerce milyonlarca izler bırakırlar. Kimi fark edilmenin vazifesini yerine getirip tebdil-i mekânın hoşnutluğunda gider. Kimi ezilip çiğnenerek hak edilmeyen bir durumun içler acısı halini gösterip veda eder. Ama var olmuş ve yaşamıştır. İster birkaç günlük ister yirmi günlük olsun. Nefes almanın, hayatta olmanın, var olmanın dünyasında yer edinmiştir.

İşte Emire yirmi günlük bir bebek. Savaşın yaşandığı bir ülkede doğmanın bedelini bedenine isabet eden kurşunlarla ödemiş. Şimdi bu dünyada yok. Cennette, en güzel yerde, annesini beklemekte…

Emire…

Sana bebeğim demek istiyorum. Bebekliğini bile yaşamadan gitmene rağmen. Senin televizyon ekranında kanlar içinde kalan bedenini görmek bizde ne duygular ortaya çıkardı biliyor musun? Acıyan yanlarımızın var olduğunu öğrendik. Ve hâlâ ağlayabildiğimizi fark ettik. Sedyede adamın biri seni iki eline alıp kaldırdığında kapalı olan gözlerini yekparesi, omuz kısmındaki kanların bize de sirayet etti. O nur gibi yüzünde kendi günahlarımızı gördük. O kadar masum o kadar hicran doluydu ki, gönül heybemize utançlarımızı bıraktı.

Emire!..

Anne kucağından alınmanın nazlı gidişinin boynu bükük hali sardı bizi. Kefenle sarılmış bedeninin kundaktaki gibi elveda dedin bu kirlenmiş dünyaya. Seni alıp götüren babanın kucağında. Bir haykırışın doğmayan şafağında. Kardeşlerinin içine hapis ettiği binlerce umudun yansımasında gittin.

Emire…

Bıraktığın bir tutam görüntünün efsunlaşmış bir yanı var. İçimizin baharları artık kışlara gebe… Minik bir bedenin mezarının sesi haykırır. Senin dünyadaki yirmi günlük nefes alışın vurur. Var deyip yokların sıralandığı hayatın silik yanları beliriverir. Hayat bu kadar, bu kadar dercesine… İşte varılacak bir bitişin hiç bitmeyecekmiş gibi, neyin nazını çekersiniz? Neyin kavgasını yaparsınız dercesine cümle âleme gösterdin. Bu mesajını alamamak var ya! İşte dünya mahzenine tıkanmak demektir.

Emire!..

Cennet bahçelerinin kokusu teninde dolaşırken, zalimler insanlık âlemini kan gölüne çevirdi. Kanların acımasızlığında senin sesin artık duyulmaz olurken binlerce bağıran ses yankılandı dünya semasında. Senin ağlaman yok, belki daha yeni yeni meleklere tebessüm eden yüzün yok, sen cennet kokunu da alıp gittin cennet bahçelerine. Sen gittin; ama dünya hâlâ savaşlar içinde. Hâlâ kanlar damlamakta minik bedenlerde. Hâlâ anneler gözleri önünde ölen evlâtlarına yanmakta. Çaresizliğinin diyetine ödemekteler.

Emire!...

Her yanı sarmış cellâdın acımazlığı. Bir bir baltasını boyunlara vurmakta. Ciğerleri bin parçaya bölmekte. Gözleri gözyaşına teslim etmekte. Çığlıkları acizliğin denizinde boğmakta. Ve biz yardım etme niyetimizin daha da ilerisine gidememekteyiz. Bunca ezilmişliğin ardından verilecek mükâfatın tesellisinde yaşamaya çalışmaktayız. Biliyoruz ki bu musibetin ecri musibeti hiçe indirecektir. Dünyanızın mahvolmasına mukabil ahiretiniz kurtulacaktır inşallah. Annen seni yeniden cennet bahçelerinde kucağına alacaktır. Sen yine annenin kokusunu duyacaksın. Şimdi ayrılmış olsan da kavuşacaksın annene Emire’m.

FADİME KAYA

12.04.2008


Kafiyele beni şiirine ey şair…

Rüzgâr olup semada uçmak var şimdi; hadi ver ellerini gökyüzündeki bulut.

Bak gözlerim! Ne kadar berrak değil mi? Saf esintisine kapılmamak mümkün değil.

Bu seyr-u sema ancak, aşk ile temaşa edilmeli. Rüzgârın Hu Hu tesbihini fısıldayan hâle, kapıldım bile. Çünkü ben aşk doluyum. Ben bugün bir arı gibi, her lâtif çiçekten bal özü alırcasına, kâinatın askısız çiçeklerinden tad almaktayım. Çiçeklerle dolu kâinat sarayında her bir tat Padişahı söylüyor.

Çiçek demek, esmektir bahara karşı. Kıştan çıkan heyecan bahara koşmaktadır. Bir daha geri dönmeyeceğini bile bile sonbahara doğru eser.

Yine böyle bir esintiyle uyandım bu lâtif san'ata. Bu sabah kavuştum şiirine bütün güzelliklerin. Şiirdeki kafiyeler gibi uyumlu kâinat sarayında kayboldum. Kafiyeler şiire şair, sen hayata Şair'sin...

Ey padişah! Kafiyeledin beni bir şiir gibi hayata. Dizeledin beni bir kaderle dünyaya.

Şimdi okunmaya başlandı bu şiir, gönül kulaklarıma. Kulak verse görecek cümle (âlem), şiirindeki cümleleri...

Sen Ademoğlu: En güzel şiirden daha güzelsin. Kendini iyi oku... Kendini O'nda bul. O'nda kendini…

Ey Şiirim, ben sende bir kafiyeymişim meğer. Kâinatta okunan bir şiirim ben, sen, ötekiler... Şairini tanıyıp, kalemin kuvvetine boyun eğmeli. Haydi bizi böyle nakışlı, kafiyeli Yazana şiir tadında teşekkür etmeye...

Haydi ne duruyorsun... Dök kalbinin derinliklerindeki gerçekleri, bembeyaz açılacaktır zihninin önü.

ALİ KARABİBER

12.04.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri